3 Haziran 2011 Cuma

Nowitzki’nin İntikamı



Dallas Mavericks NBA Final Serisi’nin ikinci maçında Miami Heat’i deplasmanda 95-93 yenerek durumu 1-1’e getirdi ve ev sahibi avantajını ele geçirdi. 

Ünlü Fransız yazar Eugene Sue, tespitini 170 yıl önce yapmış: İntikam soğuk yenen bir yemektir. Bu yüzden 2011 NBA Final Serisi’nin ikinci maçındaki intikam hikayesinin aslını anlayabilmek için biraz daha geçmişe dönmek lazım...

Beş sene önceydi. Dirk Nowitzki ve arkadaşları Dallas'tan Miami'ye yaklaşık bin 500 millik mesafeyi, 2006 NBA Final Serisi’nde ilk iki maçı kazanmış bir takımın güveniyle uçtu. American Airlines Arena'yı bembeyaz tişörtleriyle dolduran 19 bin 800 kişinin önünde o güvenlerinden bir şey kaybetmemişlerdi. O yakıcı atmosferde son altı buçuk dakikaya 13 sayı farkla önde giren Mavericks'te heyecan doruktaydı. Ne de olsa seriyi 3-0'a getirmek, "Dallas Şampi..." başlıklarının atılmasını sağlayacaktı. O anda Dwyane Wade sahneye çıktı ve kalan bölümde tek başına 12 sayı attı. Dallas öyle bir panik yaptı ki, NBA tarihinin en iyi serbest atıcılarından biri olan Dirk Nowitzki bile serbest atış kaçırdı. O kaçan faul atışı, pahalıya mal oldu. Maçı kaybeden Dallas, diğer maçlarda seriyi kazanamadı ve şampiyonluk kupası Miami'nin oldu. Dirk o anı hiç unutmadı...

Beş yılda çok şey değişti. Nowitzki çalıştı, çalıştı, çalıştı. NBA'in en çok maç kazanan takımı yaptı Dallas'ı. Sekizinci sıradaki Golden State'e elendiler. Yine kaybetti. Sonra biraz daha çalıştı. Ancak diğer dört senenin üçünde de ilk turda elendi. Dirk bu, durur mu? Yine durmadı ve çalıştı. Kaybetmekten vazgeçmedi. Kaybettikçe üzerine bir şeyler koydu ve intikam için en doğru zamanı bekledi.

Düne dönelim. Tıpkı beş sene öncesindeki gibi American Airlines Arena'da, 19 bin 800 kişi bembeyaz tişörtleriyle hazırdı. Bu sefer ilk maçı kazanan Miami Heat, müthiş bir özgüven taşımıştı ikinci maça. Dwyane Wade ortalığı kasıp kavurmuş, son çeyreğin ortasında 36 sayıya ulaşmıştı. Tesadüf bu ya, kendine güvenen taraf yine son altı buçuk dakikaya büyük farkla önde girdi. 15 sayılık fark, Miami'nin maçı kazandığının bir göstergesiydi. Seriyi 2-0'a getirmek, şampiyonluk için büyük bir rüzgârı arkasına alması anlamına geliyordu Heat'in. İntikam için daha uygun bir zaman olamazdı. Sahne Dirk Nowitzki'nindi. Önce Jason Terry'ye bir asist yaptı. Sonra Jason Kidd'e. Yetmedi, son üç dakikada dokuz sayı attı. Hem de maç kazandıran basketi “orta parmağında tendon yırtığı bulunan sol eliyle” atarak... Sonuçta Dallas 88-73’ten geri gelerek 95-93 kazandı. Nowitzki intikamın ilk kısmını tamamladı. Maç sonunda sevinmemesi gerektiğini biliyordu Alman yıldız. Gülmedi. Zira bu kadar yaşanmış şeyden sonra onun yüzünü güldürecek tek an, kupayı kaldırabildiği an olacaktı.

Şimdi ne yaptığını merak eden var mı? Çalışıyor...

1 Haziran 2011 Çarşamba

Miami’nin çocuğu Haslem

Haslem'ın sırtındaki Florida haritası dövmesi

Kariyerindeki 11. NBA sezonunda ilk kez final oynama fırsatı yakaladı Mike Miller. Belki de en hazırlıksız yakalandığı dönemdi bu. Sol el baş parmağındaki sakatlığı canını yakıyordu, fakat bu fırsatı kaçıramazdı. 31 yaşındaki forvet, bu yüzden doktorların ameliyat yönündeki telkinlerini sezon sonuna erteledi. Ancak Miller’ın parmağındaki ağrıları unutturacak kadar önemli başka sorunları vardı. Doktorlar, birkaç gün önce doğan kızının kalbinde dört delik olduğunu tespit ettiğinden bu yana başka bir şey düşünmez olmuştu Mike Miller. Ne şampiyonluk yüzüğü, ne sakatlıklar, ne de basketbol. Çok şükür ki, maçtan iki gün önce taburcu edildi Miller’ın bebeği. Yine gözetim altında, fakat işler daha iyiye doğru gidiyor.

Mike Miller’ın acısını takımdaki en yakın arkadaşıyla paylaşmasından doğal bir şey olamaz. 1999’da Florida Üniversitesi’nde başlayan Udonis Haslem-Mike Miller dostluğu, yıllar sonra yine Florida eyaletinde zirve yaptı. Belki LeBron James-Dwyane Wade ikilisi kadar çok ilgi görmüyorlar ama Miami’nin esas köklü dostluğu onlara ait. En yakın arkadaşını maça hazırlamak için çok çaba sarf eden Udonis Haslem, kendisi de imkansız bir görev üstlendi.

Sol ayağındaki sakatlık yüzünden daha önce sezonu kapattığı açıklanan Haslem, olağanüstü bir tedavi sürecinin ardından playoff’ta sahaya çıktı. Zaten 2.03’lük pota altı oyuncusunun Miami’de kalma sebebi Mayıs ayının sonunda hâlâ basketbol oynayabilmekti. Denver’ın önerdiği 34 milyon doları elinin tersiyle itip, 20 milyon dolara Miami’de kalmıştı. Eh, kendisini şimdi riske etmezse ne zaman edecekti?

Haslem’in parke üzerindeki görevi Dirk Nowitzki’yi durdurmaktı. Hani şu playoff boyunca %50’nin üzerinde isabetle 28.3 sayı ortalaması tuttran; Portland’ın, Lakers’ın, Oklahoma’nın dörder beşer farklı savunmacıyla durdurmaya çalıştığı Nowitzki’yi... Haslem ne yapması gerektiğini iyi biliyordu ve başarıyla uyguladı. Dirk belki maçı 27 sayıyla tamamladı ama kullandığı 18 şutun 11’ini kaçırdı. Haslem sayesinde. Belki herkes LeBron James’in, Dwyane Wade’in son çeyrekteki kritik basketlerinden bahsedecek. Ancak final galibiyetinin bir numaralı kahramanı Miami’de doğan, tüm eğitim yaşantısını Miami’de geçiren ve milyonlarca dolar daha az kazanmak uğruna Miami’de kalan Udonis Haslem’dır. Eğer Florida’daki sporseverler biraz Türk tribün jargonuna bulaşsalardı, American Airlines Arena’yı “Miami’nin çocuğu Haslem” tezahüratı inletirdi ikinci maçta. Zira o tüm saygıları hak ediyor.

Neticede bu iş takım oyunu. İş Dirk Nowitzki'yi yavaşlatmakla bitmiyor. Koç Erik Spoelstra'nın savunma taktiklerinin de altını çizmek lazım. Dwyane Wade'i kendisinden daha uzun Shawn Marion ile eşleştirme riskini göze alan Spoelstra, ilk yarıda 12 sayı atan Jason Terry'yi ikinci yarıda LeBron James ile savunmayı tercih etti. Sonuç: ikinci yarıda sahadan silinen Terry, sıfır sayıda kaldı. Savunma sertliği öyle bir hal aldı ki, bomboş şutları bile kaçırır oldu Dallas’ın yıldızları. Evet, finalde ilk turu “süper kankalar” aldı. Ancak kimse yerden kalkma konusunda Dallas’ın “Kaybedenler Kulübü”nden iyi olamaz. Mavs hafife alınamaz.

NOT: Bu yazı, NBA Final Serisi ilk maçının ardından Milliyet Gazetesi için yazılmıştır.

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Kupa değil, yüzük peşinde

Dirk Nowitzki

NBA’de şampiyonluk kupaları takım sahipleri içindir. Bu yüzdendir ki diğer sporların aksine oyuncuların ağzından “kupa bizim olacak” ifadesi yerine, “yüzük istiyorum” cümlesi çıkar NBA basketbolunda. Nihai hedef, sadece şampiyonların sahip olduğu o şampiyonluk yüzüğünü takabilmektir.

1990’lı yıllarda Michael Jordan’ın 10 yüzükten altısını alması çok kalp kırdı. O emekli olduktan sonra üç kişinin hakimiyetinde geçti kupa seremonileri. 2000’li yıllarda ABD’deki kuyumcular; Tim Duncan, Shaquille O’Neal ve Kobe Bryant’ın parmak ölçülerini ezbere bilir oldu. Son 12 yüzüğün 10’u bu üçlüden en az birine gitti. Ne yazık ki, 1998’den bu yana ilk kez üçü birden final serisinde yok. Kabul etmek zaman alabilir, ancak 2011 NBA playoff’u NBA’de bir çağın kapandığının resmidir.

Yeni çağın nasıl başlayacağı final serisinde yanıt bulacak. Bir tarafta sadece o mücevherata sahip olabilmek için maddi-manevi bir sürü fedakârlık yapan oyunculardan kurulu bir takım var. LeBron James, Chris Bosh, Dwyane Wade, Udonis Haslem, Mike Bibby ve diğerleri başka takımlarda daha iyi bir görev almak yerine; sözleşmelerinden milyonlarca dolar feda ederek Miami Heat’te bir araya geldiler. Üstüne üstlük başlarında da 40 yaşında bir Filipinli var. Sezon boyunca antrenör Erik Spoelstra ile tartışıp, onun liderliğini reddeden tecrübeli yıldızlar, şimdi bu genç adamın gözünün içine bakıyor. Spoelstra’nın Miami’si olmaz denilen değişimi yaptı. Burnu büyük primadonnalar, artık kendini öne atmaktan çekinmeyen birer asker görünümünde. Dwyane Wade savunmayı başlatıyor, LeBron James oyunu kuruyor, sezon içinde Ömer Aşık’a yere atladığı için kızan Chris Bosh bile her ortadaki topa plonjon yapmaktan çekinmiyor… Herkes takım için en doğrusu neyse onu yapıyor. Miami’nin “süper kankaları” şüphesiz ki kariyerleri boyunca birçok yüzük kazanacaklar. Esas soru, bu hikâyenin 2011’de başlayıp başlamayacağı…

Finale Batı yakasından gelen takım Dallas Mavericks. Onlar Miami’nin aksine, uzun bir hikâyeyi mutlu sonla bitirmenin peşindeler. Daha önce iki final kaybetmiş Jason Kidd, 2006 final serisinin acısını içinde hâlâ taze tutan Jason Terry, konferans finalinde iki kez püskürtülmüş Shawn Marion, Robert Horry-zede Peja Stojakoviç ve tabii ki Dirk Nowitzki. Emekliliğinde tarihin en büyük oyuncularından biri olarak anılacak Nowitzki, kariyeri boyunca hiç şampiyonluk kupası kaldırmadı. 1996’da Almanya ikinci ligi finalinde, 2005’te Avrupa Şampiyonası finalinde, 2006’da NBA finalinde hep kaybetti Nowitzki. Şimdi bir şampiyonluk şansı daha var. Bu sefer etrafında hayatı boyunca kaybetmiş bir sürü yıldız. Belki de bu yüzden hücumda topu paylaşıyorlar, en doğru yerde durup en doğru şutu seçiyorlar ve göze hoş gelen basketbol oynayarak finale kadar yükseldiler. Dallas’ın “Kaybedenler Kulübü” sadece ve sadece birlik olarak kazanabileceklerini iyi biliyor.

2011 NBA Final serisinin hikâyesidir: Bakalım “Süper Kankalar” mı yoksa “Kaybedenler Kulübü” mü kazanacak? Yeni çağın başlangıcı için daha iyisi olamazdı!