7 Ağustos 2010 Cumartesi

Kanguru Mariç


Hep kötü haberler mi verilecek? Evet, Türkiye’ye gelmeyen birçok yıldız var ama sürprizler de yok değil.

Aleks Mariç bunlardan biri.

Hem Sırbistan hem de Avustralya vatandaşlığına sahip olan yıldız pivot Aleks Mariç, Türkiye’deki şampiyonada Okyanusya temsilcisinin formasını giyecek.

Partizan’da müthiş bir sezonu geride bırakan ve Obradoviç’in Panathinaikos’una transfer olan Mariç, bugün Avustralya Milli Takımı’nın kampına katıldı.

Bogut ile birlikte 2003 FIBA 19 yaş altı Dünya Şampiyonası’nda şampiyon olan efsanevi Avustralya Milli Takımı’nın üyelerinden biriydi Mariç. Şimdi sakatlığı nedeniyle Bogut burada yok, ancak Avustralya’nın pota altı hâlâ en kuvvetli kısmı.

David Andersen, Aleks Mariç, Matt Nielsen, AJ Ogilvy, Aron Baynes, Alex Loughton... Hiç fena değil!

Beaubois da yok


Sakınılan göze çöp batarmış.

Rodrigue Beaubois bu sezonki performansıyla Fransa Milli Takımı’nda Tony Parker’ın yokluğunu biraz olsun hafifleteceğinin sinyallerini vermişti. Antrenör Vincent Collet de 22 yaşındaki oyun kurucunun hücumda sorun yaşayan Fransa’nın sisteminde çok önemli bir yer edindiğini defalarca ifade etmişti.

Ne yazık ki Beaubois dünkü idmanda sol ayağını kırdığı için Türkiye’ye gelemeycek. Öncelikle İzmir’li basketbolseverler için kötü bir haber bu. Tony Parker’ın yokluğu yetmezmiş gibi önce Antoine Diot, sonra Beaubois sakatlandı.

Kalanlara bakmak gerekirse:

Yannick Bokolo'nun savunma yönünde katkısı olur. INSEP çıkışlı olmasına karşın sınırlı yetenekleriyle Aldo Curti ve eski dost Aymeric Jeanneau kadrodaki diğer oyun kurucular.

Saf oyun kurucu olmasalar da, bir numaradan süre alabilecek Erman Kunter çıkışlı Fabien Causeur ve Nando De Colo var. Yine zorda kalınırsa Abdoulaye M'Baye ve Edwin Jackson da oyun kurucu pozisyonundan dakika alabilir.

Allah Collet’ye kolaylık versin. Gerçekten bu yaz Fransa’nın işi çok zor olacak. Tıpkı futbol takımı gibi skor üretmekte zorlanan bir takım olacak basketbol takımı da.

6 Ağustos 2010 Cuma

Dünya Şampiyonası Biletleri


Önceki gün Milli Takım idmanında TBF Genel Sekreteri Ali Özsoy ile konuşma fırsatım oldu. Çok merak edilen Dünya Şampiyonası biletleri konusunda yeni bir gelişme var. Paylaşmak istedim. Özsoy'un ağzından bilet konusu:


"Bilet satışları devam ediyor. Bu hafta başından itibaren de anlaşmalı olduğumuz Biletix şirketinin sadece internet sitesinden değil, POS (point of sales) dediğimiz satış noktalarından da artık bireysel bilet satışlarına başladık." 

"Ancak hâlâ elimizde biletler var, onları peyderpey serbest bırakıyoruz. Bu hakikaten hem federasyonlara olan borcumuz, FIBA’ya olan borcumuz, basın mensupları, sponsorlara ayrılan biletler derken çok karmaşık bir durum. Hepsini bir anda satışa sunamazdık. Dolayısıyla kademeli olarak serbest bırakıyoruz. Ancak şu anda biletler var ve bulunabilir." 

5 Ağustos 2010 Perşembe

Adidas Cup Yayın Programı


ADIDAS İSTANBUL CUP 
Yayın Programı


6 Ağustos Cuma
18:00, Yeni Zelanda - Sırbistan, NTV SPOR
20:30, TÜRKİYE - İran, NTV

7 Ağustos Cumartesi
18:00, Sırbistan - İran, NTV SPOR
20:30, TÜRKİYE - Yeni Zelanda, NTV SPOR

8 Ağustos Pazar
20:30, TÜRKİYE - Sırbistan, NTV SPOR

Shaq & Boston Birlikteliği


10 yıl önce herkesin gıptayla baktığı Shaquille O’Neal, şimdi bir görev adamı kimliğine büründü. Zamanın hızla geçtiği daha net nasıl anlatılabilir ki? Boston Celtics, Shaq transferiyle büyük bir paket aldı. O paketin ambalajı açıldığında yeşillere olumlu ve olumsuz birçok etkisi olacak.

Kabul etmesi zor ama öncelikle Shaq, Boston Celtics’in markalaşmış savunmasına zarar verecek bir oyuncu. Tom Thibodeau’nun yarattığı ve bu sezon Lawrence Frank ile devam edecek Celtics savunma geleneği, adam değiştirme ve yardım temellerine dayandığı için uzunların sürekli hareket halinde olmasını gerektiriyor. Shaq’ın iyi zamanlarında bile pick&roll savunmasında sorun yaşadı. Kocaoğlan işin müdafaa kısmında Celtics’in ritmini bozacak gibi görünüyor.

Tabii O’Neal’ın savunmada olumlu yaptığı işler de var. Örneğin 38 yaşında olmasına karşın hâlâ ligin bire birdeki iyi savunmacılarından biri. Dwight Howard’ın arkasında durabilecek kuvvete ve kudrete sahip. Ayrıca Shaq, ribaund konusunda ligin en kötü takımlarından biri olan Boston’a bu alanda da katkı verecektir.


Savunma kısmından hücuma dönüldüğü zaman, Shaquille O’Neal’ın hücumda hâlâ çift haneli sayı üretimi yapabilecek bir potansiyele sahip olduğu görülüyor. Bu noktada şöyle bir sorun var: Boston’ın sistemindeki pivot Kendrick Perkins, verimli olmak için topa ihtiyaç duymayan, hücumda sayı üretmekten çok diğerlerine perde yapma görevini üstlenen bir uzun. Shaq, Perkins’in yaptığı o kirli işleri yapamaz. Ancak maçın kısa bir bölümünde çembere yakın, sırtı dönük hücum edip yüksek yüzdeyle hücum eder ve ikili sıkıştırmaları üzerine çekebilir. Bu ikisi de Boston Celtics’in cephanesinde olmayan silahlar. İçeride bir tehdit olması Ray Allen, Paul Pierce, Nate Robinson ve Von Wafer gibi skorerlerin daha rahat şut imkânı bulacakları anlamına geliyor.

Tabii ki işin bir de rotasyon yönü var. Perkins sakatlığı sebebiyle sezonu açamayacak ve müzmin sakat Jermaine O’Neal’ın da ne kadar sağlıklı kalacağı yönünde bir garanti yok. Shaq rotasyona ekstradan bir adam kazandıracak. Semih gibi genç bir oyuncuya yapacağı katkı da cabası.

Veteran minimum kontratıyla iki yıl için 2 milyon 704 bin 362 dolar alacak Shaq. Görev adamı olmayı kabullenmiş, kazanmak isteyen ve kazanmayı bilen bir basketbolcu olarak Boston’a farklı bir hava katacak. Ayrıca Shaq her zaman Doc Rivers’a olan saygısından bahseder. Kocaoğlan’ın saygı duyduğu antrenörlerle (Phil Jackson, Pat Riley) nasıl çalıştığı ortada.

Kâğıt üzerinde eksileri artılarından fazla olsa da, son bölümde bahsedilen “ölçülemeyen değerler” yüzünden Shaq-Boston birlikteliği olumlu sonuçlar verecek gibi. Her ne olursa olsun, Shaq’ı hâlâ ana sahnede görmek kadar keyiflisi yok.

 
 

Shaquille O'Neal TOP 10



Shaquille O'Neal'ın profesyonel kariyerine kısa bir bakış. Eksik ama eğlenceli.

Geri sayım 20. saniyeden itibaren başlıyor.

Sportif Aforizmalar #1


İnsanlar ne kadar umursadığınızı bilene kadar, ne kadar bildiğinizi umursamaz.” – Joe Dumars

Milli Takım Yorumları

Milli Takım hakkında hepsi birer makale değerinde güzel yorumlar geldi, daha çok okunması ve tartışmayı yönlendirmesi açısından burada paylaşıyorum. Keyifle okudum tüm yorumları. Herkese çok teşekkür ediyorum, anket ve tartışma devam ediyor. (Yorumcular alfabetik sırayla dizilmiştir.)

basket2.com: En büyük eksikliği oyunda süreklilik anlamında yaşıyoruz. Kadronun birbirini çok uzun zamandır tanımasına rağmen oyun içinde bu denli iniş çıkış yakalayabilmemiz beni oldukça şaşırtıyor. Turnuvadaki yerimizi de açıkçası bu iniş çıkışlar belirleyecek.




ebruli: seyirci desteği ile mucizeler yaratabiliyor milli takımımız 2001 de gördük diye düşünmekteyim. yarı finale çıkabiliriz bence.






Faruk: Belirsizlikler fazla. Tecrübeli oyuncular işe el atarsa, çeyrek final görebiliriz ancak ötesi en azından 
şimdilik zor görünüyor bana göre. 


Hakan Celep: Aslında 2. olmaktansa 3. olmak çok daha iyi. 2. olursak ABD'nin olduğu 4lü kısımdan 1i çeyrek finale çıkacak ve bu biz olmayız muhtemelen. Eğer lider olursak en az yarı final oynarız diye düşünüyorum. 3. olursak yine ABD ve İspanya'nın olmadığı kısıma düşeriz bu da yarı finale ulaşma ihtimalimizin daha yüksek fakat biraz daha zorlu olacağını gösterir bu yolun.


Özak: Bence gruplarda oynacağımız Yunanistan maçını kazanmak bizi yarı finale götürür, yarı finalde karşılaşcağımızı tahmin ettiğim İspanya karşılaşmasının zaferi ise şampiyonluğa götürür. Umarı bu yolda karşımıza ABD çıkar, çünkü onları yenebiliriz bence( onların da takım gibi oynayabilceklerini sanmıyorum).


Reggie31: (Milli takım için bütün büyük turnuvaları çok güzel özetlemiş, kendisini ayrıca tebrik ediyorum. Teşekkür ederim.) sonuç olarak söyleyebiliriz ki yapabileceğimiz tek şey az yıldızlı bu turnuvadan mümkün olduğunca zevk almaya çalışmak olacak.çünkü tecrübeler bize her şampiyonanın çok ayrı bir hikayesininin olduğunu göstermiştir.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Sırt Üstü, Su Altı

Geçen yıl Teksas'ta düzenlenen bir 50 metre sırtüstü yarışı. Taylor Hill adlı yüzücü 23.10 saniyede bitiriyor. Ancak kurallar gereği en fazla 15 metre su altından gidebildiği için diskalifiye ediliyor. Yine de yaptığı etkileyici. Yedinci kulvara dikkat.

3 Ağustos 2010 Salı

Milli Takım Ne Yapar?



Dünya Şampiyonası yaklaşıyor, herkesin beklentisi Türkiye'nin başarılı olması yönünde. Peki başarı tanımımız ne? Çeyrek Final mi, madalya mı yoksa ötesi mi?

Sağ taraftaki anket bir öngörü olur. Yorum bölümünde fikirlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin.

Dinlemek lazım #3

Dünyada en çok beğendiğim seslerden birisidir Ayo. Bu şarkısı da çok özeldir. Hâlâ dinlemeyen varsa, mutlaka birkaç dakikanızı ayırın.

Ayo - Only You

Deng şov başladı

Luol Deng

Ömer Aşık’ın Chicago Bulls’tan takım arkadaşı Luol Deng, yaz mesaisine Ömer’den daha erken başlamıştı.

Büyük Britanya Milli Takımı’yla hazırlık kampına katılan Deng, resmi maçları da oynamaya başladı. Avrupa’nın ikinci liginde yer alan Britanya, Macaristan’la yaptığı ilk maçı 91-82 kazanırken Deng başroldeydi.

37 dakika sahada kalan Deng, 32 sayı-9 ribaund-3 asist-2 top çalma ve 1 blokla oynadı. Gerçi 20’de 8 isabetle oynaması bir soru işareti ama üzerindeki baskıyı hesap edecek olursak normal bile karşılanabilir.

Takımın diğer yıldızı Pops Mensah-Bonsu’nun da istatistikleri fena değil hani: 14 sayı-18 ribaund-2 asist-2 top çalma ve 1 blok!

Büyük Britanya’nın grubunda geçen sezon küme düşen Makedonya, Bosna Hersek, Macaristan ve Ukrayna yer alıyor.

Takip etmek isteyenler www.fibaeurope.com adresine yönlenebilirler.

Weaver'ı Maccabi Kaptı

Kyle Weaver, Kobe'yi savunuyor

Amerikan basınına düşen ilginç bir haber dikkat çekti. Oklahoma City Thunder’ın guardı Kyle Weaver, serbest bırakılmasından sonra Maccabi Tel Aviv’le anlaştı.

NBA’de rahatlıkla iş bulabilecek bir görev adamının, Avrupa’ya gelmesinin tek bir sebebi olabilir; buradaki potansiyelinin daha yüksek olduğunu görmesi.

Kısmen haklı da. Sürekli takım değiştiren bir görev adamı olmaktansa, Avrupa’da euro cinsinden önemli kontratlar yapabilecek bir potansiyele sahip Weaver.

24 yaşındaki Weaver, kolej günlerinden beri iyi bir savunmacı olarak anılır. Oklahoma City Thunder’daki performansıyla bu yeteneğini profesyonel seviyeye çıkarabileceğini kanıtladı.

Weaver, Avrupa basketbolunda hücumda da verimli olabilir. Öncelikle şut seçimleri konusunda çok başarılı. Yeteneklerini biliyor ve ne zaman ne yapması gerektiğinin farkında. Top hakimiyeti 1.98’lik bir oyuncu için iyi. Zaten Washington State'te zaman zaman oyun kurucu pozisyonundan süre alıyordu. Dış şutları oyununun öne çıkan alanları olmasa da, Thunder’daki iki sezonunda çizginin gerisinden gayet yüzdeli attı.

Alan Anderson kadar olmasa da, Weaver çembere gitme konusunda çok başarılı. Serbest atış yüzdesi de fena sayılmaz ve bu yüzden Avrupa’da önemli bir yıldız olabilir. David Blatt gibi bir antrenörle başlıyor olması da cabası.

Edit: Kyle Weaver NBA'de 10 takımdan teklif gelince imzadan vazgeçip NBA'de kalmayı tercih etmiş. Kaynak şurası.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Rolando Blackman: Şampiyon Olabiliriz



Rolando Blackman, Dünya Şampiyonası boyunca Türkiye Milli Takımı'nın teknik kadrosunda yer alacak. Blackman, Nihat İziç ve Orhun Ene ile birlikte Bogdan Tanjeviç'in yardımcılığı görevini üstlenecek. İlk edindiğimiz izlenimin ardından Blackman'den daha çok profesyonel bir bakış açısı getirmesi ve kişiliğiyle takımda iyi bir hava yaratması bekleniyor. Bunu başarabilecek güçte ve yetenekte. İdman öncesinde Blackman ile kısa bir sohbet imkanı bulduk, buyurun efendim: 


Öncelikle Türkiye'ye ve eski antrenörünüz Bogdan Tanjeviç'in ekibine yeniden hoşgeldiniz. Boscia ile tekrar çalışıyor olmak sizin için nasıl bir duygu?
Tanjeviç'le yeniden birlikte olmak harika. Onunla çalışmanın benim açımdan en önemli yönü, Tanjeviç'in bilgi-birikiminden faydalanabilmek. Ayrıca tecrübelerimi kullanıp bu takımı daha ileriye götürebileceğimi düşünüyorum, ki bence en önemli şey bu. İyi bir şans bulduğumu düşünüyorum. Takıma yardım edebilmek için iyi bir fırsatım var çünkü basketbolu çok iyi bilen teknik kadronun içinde yer alacağım.

Bu takımla birlikte ilk idmanınız ve oyuncularla tanışma fırsatı da buldunuz. Takımdaki hava için ilk izlenimleriniz neler?
Takımla henüz tanıştım ancak haklarında çok şey okudum. Kazanmak istiyorlar. Ancak ev sahibi olmanın onları harika başarılara ulaştırabileceğini ne kadar derinden bildiklerini görmek istiyorum. Türk Milli Takımı bu turnuvanın önemli bir parçası olacak. Ancak istedikleri şeye ulaşabilmek için birlikte hareket edip çok kuvvetli ve etkileyici olmak zorundalar. Sadece tribünlerdeki kalabalıkla ilgili değil, eğer şampiyonluğu istiyorlarsa sahaya çıkıp onu almak zorundalar. Elimize şansın geleceğini biliyorum. Sahada kimin sorumluluk alacağı ve kritik anlardaki işleri yapacağı önemli. Kadroda harika oyuncular bulunuyor. Ben hepsinin en iyi şekilde oynayabilmeleri için onlara yardım edeceğim.


Antrenörlük kariyerinizin ilk bölümlerinde Dallas Mavericks'te savunma koordinatörü olarak çalışmıştınız. Türk Milli Takımı için de benzer bir görev tanımınız var mı? 
Tanjeviç bana ne derse onu yapacağım. Sahaya her çıktığımda koç bana ne derse onu yapacağım. Savunma, hücum, ne isteniyorsa onu göstereceğim. Teknik açıdan birçok farklı birikimim var ve takıma yardımcı olabilirim. Fakat genel olarak takım havasına katkıda bulunmak istiyorum. Hepsinin bir araya gelmesini ve istedikleri şeyi almak zorunda olduklarını vurgulayacağım.

NBA'de forma giyen Hidayet Türkoğlu ve Ersan İlyasova'yı tanıyor olmalısınız. Peki takımın diğer oyuncuları hakkında bilginiz var mı?
Tabii ki kadrodaki diğer oyuncuları tanıyorum. Ender Arslan, Kerem Tunçeri, Kerem Gönlüm, Ömer Aşık, Oğuz Savaş gibi yıldızların oyunlarını çok beğeniyorum. Yıldız oyuncular tabii ki önemlidir fakat sahaya çıkan her oyuncu, sırası geldiğinde doğru işi yapmalı. Takım olmak böyle bir şeydir. Bu kadronun farklı yeteneklere sahip oyuncuları var. Uzunlar şut atabiliyor, çabuk ayaklarıyla savunmada çok işe yarıyorlar, Ender içeriye penetre edip topu dışarıdaki şutörlere çıkarabiliyor, Sinan Güler sol eliyle bitirebiliyor... Hepsinin farklı farklı yetenekleri var. Önemli olan tüm bu yetenekleri bir yumruk haline getirebilmek. O yumrukla kazanabiliriz. Tribünlerin desteği mükemmel olacak. Ancak bunu birlikte sahada yapmak zorundayız. Başarmak için bir ayımız kaldı ve Fildişi Sahili maçıyla kapasitemizi göstereceğiz.


Sadece oyuncular ve teknik kadro için değil, tüm ülke için önemli bir turnuva bu. Beklentilerimiz çok büyük. Sizin Dünya Şampiyonası'ndan beklentileriniz neler?
Kazanmak istiyorum. Oyuncular madalya kazanmaktan söz ediyorlar, evet bu önemli bir başarı. Ancak ben her maça ayrı ayrı bakıp, hepsini kazanabileceğimiz kanısındayım. Finale kadar yürürsek Türkiye'nin şansı birçok takımdan daha fazla. Umarım takımdaki oyuncular da bu şekilde düşünüyorlardır. Şampiyon olmak. Eğer böyle düşünüyorlarsa ve birbirimize karşı olan sorumluluklarımızdan vazgeçmezsek çok büyük şansımız var. Çünkü harika oyunculara sahibiz.

NBA Türkiye



Billboard'un kapanması elimizdeki dergilerin değerini bilmek gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Sınırlarımız içindeki yegâne basketbol neşriyatı NBA Türkiye, ikinci sayısını çıkardı. Henüz yeni bir dergi olduğu için, dağıtımda biraz sorun yaşıyorlar. Bu yüzden bayiden ısrarla isteyin, hatta mümkünse siparişle getirin.

Ekipte Yiğiter Uluğ gibi büyük bir üstadın yanı sıra hayatı basketbol olan Ümit Avcı ve ilgi çekici yazılarıyla Alp Ulagay'la birlikte batug.com yıldızlarından Sedat Koç, Ümit Can İlhan, Cem Pekdoğru, Şansal Kulabaş ve Emre Özcan bulunuyor.

Derginin eksikleri yok değil, Mete Aktaş'ın yönetimindeki bu tecrübeli ekip ısındıkça işler daha da güzelleşecektir. Burada tekrar tekrar altını çizmemiz gereken çok önemli bir nokta var: Başka basketbol dergimiz yok!

Sahip çıkın lütfen. Sahip çıkın ki hem ekip daha özgün iş yapabilmek için cesaretlensin, hem de bu dergi yaşasın.

24 Saniye (30 Temmuz Podcast)

30 Temmuz'da NTV SPOR Radyo'da yayınlanan "24 Saniye" programının podcast'i yayında. Konuğumuz NTV SPOR editörlerinden Hakan Güleç. Konu başlıklarımızdan bazıları ABD Milli Takımı, Toronto Raptors, Miami Heat ve Los Angeles Lakers.



Nevin'in Finali

Nevin Yanıt'ın 100 metre engellide Avrupa Şampiyonu olduğu final koşusu:

Shaq Avrupa’ya mı?



Shaquille O’Neal bu yaz serbest kalan önemli oyunculardan birisi. Ancak kocaoğlanın geride bıraktığı harikulade kariyerine rağmen takım bulmakta zorlanması, henüz görev adamlığına hazır olmadığı şeklinde yorumlanabilir.

Atlanta Hawks, Boston Celtics ve Cleveland Cavaliers ile adı anılan Shaq, takımların önerdiği parayı az bulduğu için hâlâ bir yere imza atmış değil.

Shaquille O’Neal’ın önceliği son büyük kontratını imzalamak. Bu yüzden deniz aşırı bir ülkeye bile gidebileceği konuşuluyor. Cleveland Plain Dealer gazetesinde çıkan bir haber, yıllık 10 milyon dolar civarında bir kontrat arayan Shaq’ın önümüzdeki sezon Avrupa’da oynamayı bile düşünebileceğini yazmış.



Her ne kadar Shaq’ın Avrupa’ya geleceğine ihtimal vermesem de, hayalini kurması bile çok eğlenceli.

Shaq’ın Fenerbahçe veya Efes Pilsen formasıyla Turkish Airlines Euroleague’de mücadele ettiğini bir düşünün...

Nefis olmaz mıydı?

Haslem'in Zor Günleri

Haslem'in sırtındaki Florida haritası

Udonis Haslem yaz dönemi gelen sarsıcı habere kadar gayet güzel geçiyordu. Doğup büyüdüğü, eyaletinin haritasını sırtına kocaman dövmeyle taşıdığı şehirde kalmış, üstüne üstlük oynadığı takım, yaptığı transferlerle şampiyonluğun en kuvvetli adaylarından biri haline gelmişti.

Geçen hafta gelen habere kadar her şey yolunda gidiyordu yani. Derken Udonis’in 53 yaşındaki annesi hayata gözlerini yumdu ve her şey alt-üst oldu.

Udonis ve annesi Debra’nın hikayeleri çok dramatik: Udonis’in çocukluğu sırasında annesi uyuşturucu bağımlılığı yüzünden bir kliniğe yatmak zorunda kalıyor. Bu yüzden başka bir aile yetiştiriyor genç Udonis’i. Ancak Debra bağımlılığını yeniyor ve yaklaşık 10 sene temiz kaldıktan sonra 2001 yılında oğlu Udonis Haslem ve onu yetiştiren üvey annesi Barbara Wooten ile arasını sağlamlaştırıyor. Udonis’in de sayesinde NBA’in “Read to Achieve” programlarına katılıyor, birçok yerde uyuşturucu karşıtı konuşmalar yaparak gençlere ilham veriyor.

Solda Haslem'in üvey annesi Barbara Wooten, sağda Debra Haslem. (Foto: Sun-Sentinel)
Derken geçen sene doktorlar Debra’nın idrar yolunda bir tümöre rastladılar. Ameliyat sonrası Debra, oğlu Udonis’in evine taşındı. İlişkileri daha da ilerlemişti. Ne yazık ki geçen hafta veda etti Debra.

Bu Udonis için bir ilk değil, yetiştiği ailenin diğer oğlu, yani üvey kardeşi Sam Wooten da üniversitedeyken kanser yüzünden hayatını kaybetmişti.

Şüphesiz ki büyük bir yıkım oldu bu Haslem için. Dwyane Wade yaptığı açıklamada 2010-11 sezonunu Debra Haslem için oynayacaklarını söyleyerek şimdiden dostuna desteğini gösterdi. İnşallah Haslem kendini kısa sürede toplar ve onu tekrar en savaşçı haliyle sahada görebiliriz.

1 Ağustos 2010 Pazar

Pat Riley vs. Phil Jackson


Fotoğraf 1972'den. Lakers formalı Pat Riley, New York formalı Phil Jackson'ı geçmeye çalışıyor. Ne dersiniz, 2011 NBA Final Serisi'nde aynı eşleşmeyi izler miyiz?

Her Şey Hayal Etmekle Başlar

Şampiyon Nevin Yanıt!
Nevin Yanıt, Barcelona’daki 100 metre engelli finali için ekranda göründükten birkaç saniye sonra, kendisini izleyenleri ağlatmayı başardı.

Nevin’in yaptığı ancak hayal edilebilecek bir şey. Atletizm gibi Türkiye’de zar zor ilk beşte yer bulan bir sporda, 100 metre engelli gibi teknik bir branşta, henüz 24 yaşındayken 12.63’lük bir derece elde etti.

Öncelikle 12.63 için tebrik etmek gerek Nevin’i. Genel olarak derecelerin düşük olduğu 2010 Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda dünya çapındaki derecelerden birinin altına imza attı. Zira 100 metre engellide sezonun en iyi derecesi Lolo Jones’un koştuğu 12.55. Artık en iyilerden biri olduğunu ispatladı.

Hayallerin gerçeğe dönüştüğü an!
Ancak Nevin’in yaptığı asıl iş Türkiye rekorunu kırmak değildi. Esas iş derece ne olursa olsun finali kazanmak. Dile kolay geliyor belki ama bizden bir kız Avrupa Şampiyonası finalinde çıkıp kariyerinin en iyi derecesini yaptı. Futboldan basketbola, atletizmden voleybola kadar tüm branşlarda finallerde ne kadar zorlandığımızı anlatacak onlarca örneğe inat; Nevin çıkıp finalde kazandı.

Bu her şeyden zor. Hem de sadece Türklere mahsus bir zorluk değil. İşte 100m engellinin şu anki en iyisi Lolo Jones’un kariyerindeki finaller ortada. Mental olarak bu seviyeye çıkabilmiş olması gerçekten harikulade.

Nevin’in engel geçişlerindeki başarısı ortada. Kısa boylu olmasının getirdiği avantajı harika kullanıyor ve engelleri çok yakın geçebiliyor. Üst seviyede yarışmaya başladığı zaman çıkışları ve engel sonrası hızlanması soru işareti olarak kalmıştı, ancak onların üzerinde çok çalıştığı aşikâr. Nitekim finalin en iyi çıkış yapan ismiydi Nevin.

Final koşusu kusursuza yakındı. Enfes çıkışı, mükemmel bitirişi ders olacak nitelikteydi. Sadece sekizinci ve dokuzuncu engelleri biraz yukarıdan geçti, ancak o heyecan içinde olması normal.

Hangi oje yakışmaz ki?
Bu noktada Avrupa Şampiyonu olarak teknik açıdan kendisini geliştirebileceği çok şey yok Nevin’in. Tek konsantre olması gereken nokta hızlanmak. Lolo Jones’un 100 metredeki derecesi 11.24, Nevin’in 11.71. Eğer 100 metre derecesini 11.50’nin altına indirebilirse, hayallerin ötesinde bir iş başarabilir bu kız. “Hayalimi yaşıyorum” dedi zaten yarış sonrasında.

Zaten her şey hayal etmekle başlamaz mı?

Nevin Yanıt ve kusursuz engel geçişi
Kusura bakma Nevin, çok şımarttın. 2012’de Londra’da 12.50’nin altında koşup altın kazanacağını hayal ediyorum!

Billboard Veda Etti...

Billboard artık yok

Müzikten anladığımı söyleyemem. Daldan dala konan birisiyim. İtiraf edeyim, keskin müzik zevki olan uzmanlara her zaman gıptayla bakmışımdır.

İşte o uzmanların birçoğunun toplandığı bir dergiydi Billboard Türkiye. Meltem Fıratlı, Sebla Koçan, Zeynep Yayınoğlu, Ömer Acar, Pelin Yılmaz ve tüm ekip... Hepsine çok teşekkür ediyorum, gerçekten.

Ne yazık ki dergi yayın hayatına son verdi. Keyifle okuduğum, çalışma disiplinlerine, işlerine olan sevgilerine ve enerjilerine hayran kaldığım bu ekip artık bir arada değil.

Memleketin hak ettiği yeri "henüz" bulamamış yazarlarından, sevgili arkadaşım Sebla Koçan kendi blog'unda veda olmadığını iddia ettiği bir veda yazısı yazmış. Okumanızı tavsiye ederim.

Yazılı basında bu tip şeyler yaşanıyor ne yazık ki. Daha önce yazdığım Fanatik Basket, 6. Adam ve SLAM artık yoklar ve hepsini ayrı ayrı özlüyorum. Tarifsiz bir acı yaşıyor insan. Keşke böyle olmasaydı.

"Gücüme gitsin, sen gitme" diye bir şey yazmıştı bana değer verdiğim birisi, çok koymuştu. Şimdi çok daha iyi anlıyorum ne demek istediğini.

Kendimce Billboard'a saygı duruşumu yapıyorum ve onlar için yazdığım bir yazıyı Arşivden bölümüne ekliyorum.

Umarım tüm ekip hak ettiği güzellikte, Billboard kadar güzel işlerde devam eder hayatlarına. Edecekler de, eminim.

Izzo'nun Kararı



Tom Izzo, gerçek anlamda hayran olduğum üç-dört antrenörden biri.

Ne kadar büyük bir antrenör olduğunu ilerleyen zamanlarda uzun bir yazıda anlatmak niyetindeyim. Ancak sadece iki sezondur Michigan State’in hangi kadrolarla final four’a kaldığını görmek bile Izzo efsanesini anlamak için yeterli.

Izzo hiçbir zaman Mike Krzyzewski, Roy Williams, John Calipari kadar çok All-American oyuncusunu kadrosuna katamadı. Buna rağmen istikrarı ve oynattığı basketbolla bu isimlerin önünde yer alıyor.

Birçok yaz olduğu gibi, NBA takımları 2010 yazında da Tom Izzo’nun kapısını çaldı. En ciddi teklif Cleveland Cavaliers’tan geldi. Cavaliers’ın doğma büyüme Michigan’lı, Michigan State mezunu sahibi Dan Gilbert, LeBron James’i takımda tutma planları çerçevesinde Izzo’ya büyük bir teklif götürdü: Beş yıl için 30 milyon dolar.

2016’ya kadar Michigan State ile sözleşmesi devam eden ve yılda 3 milyon dolar kazanan Izzo için maddi açıdan da harika bir teklifti bu. Ancak Izzo, işin maddi yönünden önce durumu değerlendirmek istedi.


İlk olarak LeBron James’e ulaşmaya çalıştı Izzo. Ancak sözde Kral James, Izzo’nun telefonlarına bile çıkmadı. Sonarsını biliyorsunuz, LeBron prime-time’da düzenlediği bir televizyon şovuyla Cleveland’ı terk etti. Hem de şehri ve takımı küçük düşürerek.

LeBron sonrası Cleveland Cavaliers bir kaos ortamına girdi. Dan Gilbert’ın internet sitesinden yaptığı açıklama, taraftarların ve oyuncuların durumunun da bir göstergesiydi. Gilbert "Biz Miami'den önce şampiyon olacağız" dedi.

Kısacası Izzo, bu kaos ortamında şampiyonluk sözü vermiş bir kişinin sahip olduğu takımda antrenörlük yapacaktı.



Şimdiyse bambaşka bir durumda bulunuyor. Michigan State’in en büyük yıldızı Kalin Lucas’ın sakatlığı geçti ve Brandan Kearney gibi çok yönlü bir çaylağı takıma kattılar. Cleveland’da 30-45 arasında maç kazanmış sıradan bir takımın antrenörü olmaktansa büyük bir ihtimalle yine NCAA Final Four’unda boy gösterecek.

Ne olursa olsun, iki katı maaşı elinin tersiyle itmek kolay değil. Eh, kimse efsane olmanın kolay olduğunu söylememişti ki...

Takım Muhabirliği


Takım muhabirliği ülkemizde hak ettiği kadar değer görmeyen bir meslek. Bir takımı tüm sezon takip edip onlar hakkında en detaylı bilgileri edinmek neredeyse tüm taraftarların hayalini kurduğu bir iş.

Fakat insan faktörü işin içinde olduğundan, kişisel ilişkileri ve duyguları bu işin içine karıştırmamak epey zor. Muhabirler yakın dostları haline gelen yönetici ya da sporcular hakkında onların sevmeyeceği haberleri yapmamayı tercih edebiliyorlar. Farkında olmadan bir sansür uygulaması yani. Ya da Vicente Del Bosque, Luis Aragones ve son olarak Frank Rijkaard örneklerinde gördüğümüz üzere muhabirlerin takımı fazla sahiplenmeleri bazı durumlarda sağduyu kaybına yol açıyor ve muhabirler basın toplantılarında “hesap sorma” cüretini gösterebiliyorlar.

Takım muhabirliği sadece ülkemizde bulunan bir uygulama değil tabii ki. Amerika Birleşik Devletleri’nde de “insider” ya da “beat writer” adıyla anılıyor takım muhabirleri. Ülkemizden farklı olarak orada haberlere değil, hikayelere daha çok önem veriyorlar. Bu haberlerin değerli olmadığı anlamına gelmesin. Amerikan basınını biraz takip edenler “haber ilk olarak ... gazetesinde çıkmıştır” kalıbına aşina olmalılar. Ancak Amerikan basınında kuvvetli istihbarat almak iyi bir muhabir olmaya yetmiyor ülkemizdeki gibi. Orada aynı şartlara sahip olduğunuz muhabirlerle kuvvetli hikayeler çıkarmak için yarışıyorsunuz.

Örneğin Lamar Odom’ın evliliği, Zaza Pachulia’nın sahip olduğu restoran, Chris Paul’ün lisede 61 yaşında vefat eden dedesi için kasten 61 sayı atması, Paul Pierce’ın bowling sevdası, Luol Deng’in Sudan’dan iltica etmesi, Steve Nash’in futbol merakı gibi konular muhabirlikte fark yaratmanızı sağlıyor.

NBA.com muhabiri David Aldridge, Gilbert Arenas ile...

Bu konuda en başarılı bulduğum isimlerden biri Salt Lake Tribune gazetesinin Utah Jazz muhabiri Ross Siler’dı. Ancak Siler, sürpriz bir kararla muhabirliği bıraktığını ve Seattle’daki Washington Üniversitesi’nde hukuk okumaya karar verdiğini açıkladı.

Nedeniyse basit, bu işi hakkını vererek yapamayacağını düşünmesi. Kararını ayrıntılarıyla açıkladığı (İngilizce) bir röportaj var, şuradan okunabilir. Satırbaşlarını belirtmek gerekirse; bilhassa uykusuz kalmaktan, uzun seyahatlerden, eşini görememekten, gazetenin sağladığı maddi imkanların yetersizliğinden, haber elde etmenin zorluklarından ve Washington Post, New York Times, Los Angeles Times ya da Boston Globe gibi gazetelere transfer olmanın zorluğundan bahsetmiş.

Açıkçası birçok muhabirin neler yaşadığını samimi bir şekilde gösteren bir röportaj olmuş. Belki de Ross Siler’ın bu açıklamaları, muhabirlerin hangi şartlar altında çalıştığının anlaşılması ve muhabirlerin gerçek görev tanımlarının ne olduğunun anlaşılması bakımından fayda sağlar.