30 Temmuz 2010 Cuma

Dinlemek lazım #2


Incubus, "I Miss You" SPEC from H. Spencer Young on Vimeo.

Incubus - I Miss You

Dragiç Türkiye'ye hazır

Goran Dragiç

Goran Dragiç, dünya basketbolu sahnesine ilk olarak 2006 Dünya Şampiyonası’nda çıkmıştı. Japonya’daki şampiyonanın en dikkat çekici isimlerinden birisiydi Sloven Milli Takımı’nın 20 yaşındaki yıldız adayı.

NBA’e gidişi 2008’e denk gelir. Phoenix Suns formasıyla çaylak sezonunda o kadar kötü oynadı ki, Dragic yerine “Trajik” diye dalga geçtiler onunla. Fakat bu sezon potansiyelinin aslında ne olduğunu göstermeye başladı. Özellikle San Antonio Spurs serisinin üçüncü maçında son çeyrekte inanılmazdı. Dragiç o maçın dördüncü periyodunda 23 sayı atıp takımını galibiyete taşımıştı.

Anlaşılan o ki, Dragiç formunu Türkiye’ye taşımaya kararlı. Slovenya’nın Çin’e karşı oynadığı hazırlık maçında 23 dakika sahada kalarak 15 sayı-10 ribaund-10 asistle triple-double yapmış ve 75-71’lik galibiyette büyük bir pay sahibi olmuş.

Lorbek kardeşler ve Matjaz Smodis'in yokluğunda Slovenya'nın duymak isteyeceği bir haber bu.

Maçın istatistik tablosunu isteyenler şuraya.

Yahudi Amare

Amare Stoudemire

Amare Stoudemire, basketbol yeteneğini geç keşfetmiş yıldızlardan biri. İnanması zor ama Amare basketbol topunu eline ilk aldığında 14 yaşındaydı. Lisede iki sezon basketbol oynadı ve direkt olarak NBA’e adım attı.

Anlaşılan o ki, Amare’nin geç keşfettiği tek özelliği basketbolculuk değil. Stoudemire, annesi Carrie’nin vasıtasıyla İsrail köklerine sahip olduğu inancıyla Kudüs’e gitti.

Twitter’dan attığı mesajlardan takip edebilirsiniz, birçok İbranice kelime yazarak oraya ait olduğunu söylüyor Stoudemire.

New York Knicks ile 5 yıl 100 milyon dolarlık bir sözleşme imzalamıştı. Bilindiği üzere New York ABD’de Yahudi nüfusunun en çok olduğu şehirlerden biri. Bu yüzden Maccabi Tel Aviv her sene Madison Square Garden’da bir hazırlık maçı yapar.

New York’lu Amare, Florida ve Arizona’da yıllardır fark etmediği Yahudi kökenlerini araştırmak için iyi bir zaman buldu.

Bakalım NY taraftarı bunu nasıl karşılayacak?

Olimpiyat ve FIBA

Luol Deng

2012 Olimpiyat Oyunları Londra’da düzenlenecek. Ancak bu bile, Büyük Britanya basketbolunun olimpiyatta temsil edileceği anlamına gelmiyor.

FIBA Genel Sekreteri Patrick Baumann son yaptığı açıklamada “Tabii ki ev sahibi katılmayı hak ediyor, ancak İngiltere’nin olimpiyat sonrasındaki planlarını da bilmek istiyoruz” demiş.

2006 yılından bu yana Büyük Britanya adıyla mücadele eden basketbol takımı, dünya sıralamasında ilk 50’nin dışında yer alıyor. Baumann, FIBA sıralamasının 58. basamağında kendine yer bulan Büyük Britanya’nın basketbola olan ilgisinin olimpiyat sonrasında da devam etmesini istiyor.

Büyük Britanya’da Luol Deng ve Ben Gordon gibi önemli yıldızlar bulunuyor. Ancak Gordon, sakatlığı sebebiyle milli takımdan affını istemişti. Baumann, yıldız oyuncuların takımda yer alacaklarını beyan etmelerinin önemli olduğunu söylüyor.

FIBA’nın bazı gri noktaları var ve “wild card” tarzı saçma uygulamalar da bunlara dahil. FIBA’nın kriterleri net olarak belli değil. Hangi ülke, neye dayanarak bu organizasyona özel davetiye alıyor, bilinmiyor. Bu da dedikodulara yol açıyor ve FIBA’nın prestij kaybetmesine sebep oluyor.

Al Horford
Örneğin Beko’nun Dünya Basketbol Şampiyonası’na sponsor olduğunu duyurduğu basın toplantısında Baumann’a “wild card” kriterlerinin ne olduğunu sorduğumuz zaman aldığımız cevap “Bir kıtaya ikiden fazla wild card vermeyeceğiz” olmuştu.

Sonucu biliyorsunuz. Baumann dediğini yapmadı. Aynı kıtada bulunan Rusya, Almanya ve Litvanya’nın yanı sıra Lübnan, Türkiye’ye davetiyeyle gelmişti. (Hatırlatalım: Rusya’da Kirilenko, Almanya’da Nowitzki, Litvanya’da Lavrinoviç kardeşler yok.) Halbuki ben Al Horford, Charlie Villanueva, Francisco Garcia ve hatta Trevor Ariza'lı Dominik Cumhuriyeti'ni burada izlemek isterdim. Onlar da gelmeyi çok istiyorlardı. Neden davetiye alamadıklarını bilmiyoruz.

Baumann şimdi çıkıp açık açık İngiltere’yi “ya Deng ve Gordon’ı gelmeye ikna edersiniz, ya da ev sahipliği yaptığınız olimpiyatta basketbolu tribünden izlersiniz” diye tehdit ediyor.

İngiltere için olimpiyat önemli bir fırsat. Eğer ada basketbolu ileride bir yerlere gelecekse, bu olimpiyatla başlayacak. Acaba bay Baumann, olimpiyatta Büyük Britanya’nın olimpiyatta basketbol oynamasına fırsat vermeden o ülkeleri nasıl kazanmayı planlıyor?

Yoksa öyle bir kaygısı yok mu?

29 Temmuz 2010 Perşembe

Dünyanın tüm renkleri, Toronto'ya!

En yeni Raptor: David Andersen

Houston Rockets, David Andersen’la anlaştığını duyurduğunda Avrupa basketbolunu yakından takip edenler, Avustralyalı forvetin NBA’de çok başarılı olacağını düşünmüştü.

Yao Ming’in sakatlığında pota altındaki eksikliği kapatması beklenen Andersen NBA’e alışana kadar çok zaman geçti. Bilhassa savunmada beklenen katkıyı gösteremeyen Andersen, Rick Adelman’ın rotasyonunda iyice gerilere düştü. Öyle ki yetenekleri sınırlı 1.98’lik Chuck Hayes bile Andersen’in önüne geçti. Sonrasında Jordan Hill de gelince, Andersen sahaya çıkamaz oldu.

2010-11 sezonunda Yao Ming’in de dönmesi ve Brad Miller transferiyle Houston’da uzun fazlalığı belirdi. Rockets genel menajeri Daryl Morey de David Andersen’i Luis Scola, Yao Ming, Brad Miller, Chuck Hayes ve Jordan Hill’in arkasında bekletmektense göndermeyi tercih etti. İşin bir de mali yönü var tabii ki. Lüks vergisinin üzerinde olan Rockets, Andersen’in 2.5 milyon dolarlık kontratından kurtulmak istiyordu.

Transfer piyasasında uluslararası oyuncu görmeye dayanamayan Toronto Raptors da hemen Houston’ın kapısını çaldı. Chris Bosh’ın ayrılmasından sonra uzun rotasyonuna Avustralyalı David Andersen’i katan Raptors, karşılığında 2015 Draftı’ndaki ikinci tur hakkını verdi.

United Colors of... Toronto!

Böylelikle Toronto Raptors kadrosu fıkra gibi bir hal aldı. Bir Brezilyalı (Leandro Barbosa), bir Litvanyalı (Linas Kleiza), iki İtalyan (Andrea Bargnani, Marco Belinelli), bir İspanyol (Jose Calderon), bir Nijeryalı (Solomon Alabi), bir Avustralyalı (David Andersen) ve takımda tutmaya karar verirlerse bir de Sloven (Radoslav Nesteroviç)... Toronto ile ilgili tek bir isteğim var. Umarım Hamed Haddadi’yi de alırlar ve tüm kıtalardan oyuncu barındıran tek takım olurlar.

Yap bunu Colangelo!

Dinlemek lazım #1


Mayer Hawthorne - Maybe So, Maybe No from Stones Throw on Vimeo.

Pero iş başında



Yeni Zelanda basketbolu denince akla ilk gelen isim belki de Pero Cameron.

2002 Dünya Şampiyonası’ndaki efsanevi yarı final başarısındaki en önemli pay sahiplerinden biri olan Cameron, şu anda 36 yaşında ve basketbolu bırakalı neredeyse bir sene oluyor.

Cameron geçen sezon Wellington Saints takımının baş antrenörüydü. Pero, koçluk kariyerinin ilk sezonunda takımını Yeni Zelanda Ligi şampiyonluğa ulaştırdı.

Yeni Zelanda’nın teknik direktörü (aynı zamanda Darüşşafaka’yı da çalıştıran) Nenad Vucinic, hazırlık kampında genç kadrosundaki tecrübe eksikliğini görünce Pero Cameron’dan yardım istedi.



Eğer Vucinic’in Cameron’a yardımcı antrenörlük teklifinde bulunduğunu düşünen varsa, yanılıyor. Zira Pero Cameron, Yeni Zelanda Milli Takımı için bir yıllık ara sonrasında yeniden oyunculuğa geri dönme kararı aldı.

Cameron’ın ayağındaki sakatlık basketbolu bırakmasına sebep olmuştu. Fakat üç günlük denemenin ardından doktorlardan iyileştiği ve yeniden sahaya çıkabileceği yönünde rapor aldı.

Böylelikle Yeni Zelanda Milli Takımı, 2002 yılında yarı final oynayan kadrodan üç oyuncusuyla gelecek Türkiye’ye. Kaptan Pero Cameron’ın yanı sıra Kirk Penney ve Phil Jones da Dünya Şampiyonası’nda başarıyı tatmış isimler olarak öne çıktılar.

Yeni Zelanda’da Sean Marks’ın durumuysa henüz netlik kazanmış değil. Vucinic ve ekibi hâlâ Marks’tan haber bekliyorlar. Marks gelsin ya da gelmesin, Cameron’ın kaptanlık yapacağı Yeni Zelanda takımı izlemesi en eğlenceli takımlardan biri olacak.

Bu arada Cameron ve ekibi Dünya Şampiyonası öncesinde de Türkiye’ye uğrayacak. Yeni Zelanda, Adidas İstanbul Cup organizasyonunda İran, Sırbistan ve Türkiye ile oynayacak. Türkiye-Yeni Zelanda maçı 7 Ağustos Cumartesi saat 20:30’da Sinan Erdem Spor Salonu’nda. Maçlar NTV SPOR’dan naklen yayınlanacak.


Lorenzen Wright artık yok...

Lorenzen ve kızı Sierra. Yedi sene sonra buluştular.

Transfer döneminin en kötü haberi geldi: Lorenzen Wright artık bu dünyada oynamayacak.

Hem de ışıltılı haberlerle değil, sessiz sedasız gerçekleştirdi transferini. 19 Temmuz’da kaybolmuştu ve uzun süredir aranıyordu. Tam dokuz gün sonra geldi kötü haber: Lorenzen Wright’ın ölü bedeni Memphis’te bulunmuştu...

Bu dünyada yeteri kadar acı çekmişti aslında Lorenzen Wright. 2003 yılında, 11 aylık kızı vefat etmişti. O zamandan bu yana kendini hayır işlerine adamış, örnek bir vatandaştı Wright.

34 yaşındaki Wright’ın ölüm sebebi ve tarihi bilinmiyor. En son Pazartesi günü cep telefonundan 911 aranmış ve konuşulmadan kapatılmış.

Memphis Üniversitesi’nden mezun olan Lorenzen Wright NBA’de 13 yıl çeşitli takımların formasını giymişti ve hep iyi bir takım arkadaşı olarak anılırdı.

Toprağı bol olsun...



28 Temmuz 2010 Çarşamba

Şampiyon!

10 bin metrede 2010 Avrupa Şampiyonu Elvan Abeylegesse

Avrupa rekortmeni Elvan Abeylegesse, Avrupa Şampiyonası'nda bir kez daha altına ulaştı. 10 bin metre koşucuları için rahat kelimesini kullanmak haksızlık olur, fakat Elvan yarış boyunca hiç zorlanmıyormuş gibi göründü.

31:10:24'lük derece aldatmasın, gerçekten rakibi yoktu Elvan'ın. İlk altın cepte, şimdi sıra diğerlerinde.

Koş Elvan Koş!

Arşivden: Yoğun ilgiye istinaden...


Eminem’in son bombası “We Made You”, bu sözlerle başlıyor...




(Nisan 2009'da Billboard için yazıldı...)




Eminem’in son şarkısında vermek istediği bir mesaj var. 36 yaşındaki Marshall, Kim Kardashian’dan Lindsay Lohan’a, Brittney Spears’tan Sarah Palin’e Birleşik Devletler’in skandallar yaratan ünlülerine kimsenin kızamayacağını, çünkü onları halkın yarattığını söylüyor. Gerçi sözlerin tamamı incelendiğinde, Eminem esasında “sahte ünlülerin” bu ilgiyi yaptıkları saçmalıkların kılıfı olarak görüklerini düşünüyor. 


We Made You’nun klibi de çok eğlenceli. Eminem söze “Jessica Simpson, haydi söyle şu nakaratı” diye başlıyor ve hayli göbekli bir Jessica Simpson ile klibe giriş yapıyoruz. Dina Rae’nin etkileyici sesi fondayken, Eminem klipteki tüm ünlüleri tek sıraya dizmiş bir şekilde görünüyor. Arkadan şarkının “rock star”ı olarak Elvis Presley, ünlü olmaktan başka bir sıfatı bulunmayan Kim Kardashian ile buluşmak için lüks bir lokantaya arz-ı endam ediyor. Dina Rae’nin nakaratının son bölümüne doğru Jessica Simpson’ın Amerikan futbolu yıldızı sevgilisi Tony Romo sahneye çıkınca, Eminem’in sözleri devreye giriyor. Aslında Eminem’in kendisiyle nadiren karşılaşıyoruz klipte. O anlarda da son zamanların popüler bilgisayar oyunu “Guitar Hero” formatında sahne alıyor. 

Klipte daha neler olmuyor ki... Kaptan Kirk kılığındaki Eminem uzay gemisinin rotasını şaşırtıyor, yarı çıplak bir Sarah Palin ve Eminem Jabbawockeez tarzı dans ediyorlar, Amy Winehouse ve eşi Blake Fielder-Civil öpüşüyorlar (ki bu sahneyi kimsenin görmesi gerekmiyor), Jessica Alba’nın “The Eye” filmindeki çıplak duş sahnesinde Kaptan Kirk feci dayak yiyor, John Mayer şarkı söylerken arkasında Jennifer Aniston görünüyor, Ellen DeGeneres ve eşi Portia De Rossi programda sahne alıyor, 50 Cent’in kendisi Eminem’e kumarhanede eşlik ediyor ve Britney Spears kendi klibindeki gibi bir direğin etrafında seksi(!) dansını yapıyor. 

Şarkıda Eminem’in eşcinsel ilişkilere koyduğu tavır çok belirgin bir şekilde görünüyor. Ellen-Portia ikilisinin haricinde Samantha Ronson ve Lindsay Lohan’a da laf atan Eminem, ilginç bir şekilde “Lindsay, Samantha 10 üzerinden 2 alır, sen ise 10’sun” diyerek Lohan’a iltifatta bulunuyor. Kim bilir, belki de Eminem, “eşcinsel olmak için çok güzel” gördüğü Lindsay Lohan’ı doğru yola döndürmek için bu şarkıyı bir araç olarak kullanmıştır!

Kaldı 15

Tyreke Evans

ABD Milli Takımı kadrosundan kesilen ilk dört kişi: Tyreke Evans, O.J. Mayo, Gerald Wallace ve JaVale McGee oldu.

9 Ağustos'ta New York'ta başlayacak kamp öncesinde Evans'ın sakatlığı ve Mayo'nun pozisyonundaki kalabalık sebebiyle kesilmelerine kesin gözüyle bakılıyordu. McGee zaten uzun yokluğunda dahil edilmişti kadroya, henüz bu seviyeye hazır olmadığını göstermiş olmalı. Gerald Wallace ise mavi-beyaz maçının en kötü isimlerinden birisiydi. G-Wall 2/10 şut isabetiyle oynamıştı.

ABD'nin kadrosu şimdilik 15 kişi. 26 Ağustos'a kadar üç kişi daha kesilmek zorunda, zira takımlar Dünya Şampiyonası'na 12 kişiyle katılabiliyorlar. Pozisyonlarına göre mevcut ABD kadrosu şöyle:

PG
Chauncey Billups
Rajon Rondo
Derrick Rose
Russell Westbrook

SG
Kevin Durant
Stephen Curry
Eric Gordon

SF
Rudy Gay
Danny Granger
Andre Iguodala

PF
Kevin Love
Lamar Odom
Jeff Green

C
Brook Lopez
Tyson Chandler


24 Saniye (23 Temmuz Podcast)

24 Saniye - 23 Temmuz 2010 - Bolum 1 by ismailsenol

24 Saniye - 23 Temmuz 2010 - Bolum 2 by ismailsenol

McClaren'ın hikayesi...

(Mayıs 2010'da GOL programı için yazıldı)



Klasik başarı hikayelerinden pek bir farkı yok aslında Steve McClaren’ın kariyer yolculuğunun. Sıfırdan başladığı kariyerinde; sessiz, derinden ama planlı bir çalışmanın getirdiği başarıyla gelen ani yükseliş, sonrasında dibe vuruş ve yeniden doğuş öyküsüne sahip İngiliz teknik adam.

1995 yılında Premier League’e çıkan Derby County’de tecrübeli menajer Jim Smith’in yardımcılığını yapan McClaren,  Manchester United’ın patronu Alex Ferguson tarafından keşfedildi. 38 yaşındaki McClaren, futbol camiasında o kadar tanınmayan bir isimdi ki, zamanın United başkanı basın toplantısında onun adını Steve McClaridge olarak telaffuz etmişti.

Fakat bilimsel yöntemlere inanan ve futbol antrenörlüğünün yeniliklerini yakından takip eden genç teknik adamın bu piyasada kendini tanıtması uzun sürmedi. Daha ilk yılında Kırmızı Şeytanlar’ın üç kupa kazanmasını sağlayan teknik ekibin bir parçası olan McClaren, 2000 yılında Peter Taylor’ın yardımcısı olarak İngiltere Milli Takımı’nda da çalışmaya başladı. 2001 yılında Bryan Robson’dan sonra Middlesbrough’da birinci adam olma şansını yakalayan McClaren, 2004’te Boro’ya Lig Kupası’nı kazandırdı.

Ertesi sezon UEFA Kupası’nda son 16’ya kalan Middlesbrough, şimdilerde Beşiktaş formasını terleten Rodrigo Tello’nun da oynadığı Sporting’e elendi. Portekiz takımının finale kadar yükselmesi, belki de McClaren’ın ekibinin tek tesellisiydi.

2005-06 sezonunda UEFA Kupası’nda Middlesbrough fırtınası esti. Kırmızı-beyazlılar çeyrek finalde Basel, yarı finalde Steaua Bükreş karşısındaki geri dönüşleriyle inanılmazı başardı ve finale çıktı. Finalde Sevilla’ya mağlup olsa da, Middlesbrough gönüllerin şampiyonluğu apoletini kazandı.



2006 Dünya Kupası’ndaki başarısızlığın sonrasında İngiltere Milli Takımı’nın başına geçti Steve McClaren. Yetenekli çalıştırıcının bu önemli, ancak bir o kadar da yıpratıcı göreve geldiğinde ilk icraatlerinden biri David Beckham’ı kadro dışı bırakmak oldu. İngiltere’nin Hırvatistan’a yenilip Euro 2008’e gidememesi, McClaren’ın biletinin kesilmesine sebep oldu.

Kısa bir süre televizyon yorumculuğu yaptıktan sonra, Steve McClaren, Hollanda’nın yolunu tuttu ve 160 bin nüfuslu Enskedey şehrinin takımı Twente’nin başına geçti. 49 yaşındaki teknik adam, neredeyse bir mucizeyi gerçekleştirdi ve Ajax, PSV, Feyenoord ve son yıllarda büyük atılım yapan AZ Alkmaar gibi takımların önünde kulübe ilk şampiyonluğunu yaşattı.

Steve McClaren’in adı bu başarı sonrasında yine birçok önemli takımla anılmaya başladı. Bakalım İngiliz teknik adam, yeni bir maceraya mı atılacak, yoksa Twente ile Middlesbrough’da kaldığı yerden devam edip Avrupa Kupaları’nda bir başarı mı kovalayacak?

Emil...




Başlangıç için başka birinin adını düşünemezdim bile: Emil Zatopek! Hayatımda beni çok etkileyen insanlar var; ancak kişiliği, başardıkları ve hayatıyla Emil Zatopek’in hikâyesi özeldir. Bu yüzden sitedeki ilk yazının onunla ilgili olmasını istedim. Yazılan tüm yazıların onu anlatmak için yetersiz olduğunu düşünüyorum ancak bir şekilde başlamak gerekiyordu. Buyurunuz efendim:


Merhaba

Hoşgeldiniz.

Burasını ciddi bir haber sitesi olarak görmemekte fayda var. Blog benim not defterim olacak. Radyo programını, geçmiş yazılarımı, şimdiki düşüncelerimi mümkün olduğunca bu blogda paylaşmayı planlıyorum.

15 günde bir yine bu site üzerinden canlı sohbet etmeyi planlıyorum. Böylelikle twitter'dan ayrıldığımdan bu yana özlediğim dostlarımla da konuşma fırsatı bulabileceğim :) Ayrıca iletişim bölümüne yazılanlara da mümkün olduğunca hızlı bir şekilde cevap vereceğim.

İçerik basketbol ağırlıklı olacak.

Tasarım konusunda bu kadar yetenekli değilim. Sevdiğim sporcuları söyledim, Kubilay Kahveci ve Salih Eke'nin büyük destekleri sayesinde eğlenceli bir görünüm ortaya çıktı. Onlara da ayrı ayrı teşekkürler.

Sevgiler;
İsmail.