7 Eylül 2013 Cumartesi

Eurobasket notları: 4. ve 5. gün



Slovenya’daki dördüncü gün, tedirginlikle başladı. Nasıl olmayalım ki? Bir gün önce Finlandiya’ya kaybedişimizi izleyip, ardından İtalya’nın arzulu ve savaşçı oyunumuzu görünce ayaklarımız geri geri gitmeye başladı. Sabah iyi bir kahvaltının ardından odaya gidip günün maçlarına çalıştım. Slovenya saatiyle 10:15’te Spor Servisi, 13:15’te 14/16 için bağlantıları yaptık ve salonun yolunu tuttuk. Umut yok, keyif yok. Salona girdiğimiz andan itibaren diğer ülkelerden tüm gazeteciler takımdaki durumun ne olduğunu soruyor. Herkes bir şekilde bizi teselli etmeye çalışıyor. Çoğu arkadaşlarımız, kötü niyetle bir şey söyleyen yok ancak epey sinir bozucu bir durum.

Gün Finlandiya-İsveç maçıyla başladı. Finlandiya kendi değerlerini yaratmış bir takım. Henrik Dettman görev tanımları net, sisteme ve birbirlerine inanmış oyunculardan oluşuyor. Belki hiç kupa kazanamayacaklar, belki madalyaları bile olmayacak ama turnuvanın sonunda mutlu bir şekilde evlerine dönecekler. İsveç’e karşı da birlikte oynamanın getirdiği güvenle rahat kazandılar. İkide iki yapmaları hâlâ ikinci tura çıktıkları anlamına gelmez, ancak İtalya karşısında kolay teslim olmayacakları da bir gerçek.

İkinci maç bizim. İtalya karşılaşması öncesi ilk beşte nasıl bir değişiklik olacağını merak ediyoruz. Gelen haber Kerem Gönlüm’ün ilk beşe yerleşeceği, kısa pozisyonunda bir değişiklik olmayacağı yönünde. Sinan Güler’in bu düzende oyun kurucu oynatılması takıma da Sinan’a da zarar veriyor. Simone Pianigiani bunun farkına varmış ve Andrea Cinciarini’yi ilk beş oyun kurucusu olarak sahaya sürmüş. Cinciarini Sinan’a tam saha baskıyla başladı. Sonuç da aldılar, ilk dört pozisyonun üçünde top kaybettik, ikisi Sinan’ın. O pozisyonların biri de şu şekilde oluştu: Cinciarini baskısını sürdürürken, yarı sahayı geçer geçmez ikili sıkıştırma geldi ve onu köşeye sıkıştırdılar. Burada driplingi kesti ve bir top daha kaybetti. 30 yaşında ilk kez konvansiyonel oyun kurucu olarak görev yapan Güler’in karşısında elit savunmacılar ve üst düzey yardım savunmalarına karşı bu görevi kaldırması mümkün değil. Yanında guard özellikli bir başka oyuncu da olmayınca Sinan’ı tamamen ateşe atmış oluyoruz. Biz Dünya Şampiyonası’nda gümüş madalya alırken, ortalama 15 dakika süre alıp takımın önemli parçalarından biri haline gelen Sinan Güler, oyun kurucu pozisyonundan hiç dakika almamıştı.

Üstüne üstlük Türkiye’nin 12 kişilik kadrosunun uzunları, ikili oyunları oynamaya müsait. Ömer Aşık, Kerem Gönlüm ve Semih Erden gibi iyi devrilen; Ersan İlyasova gibi perde sonrasında dış şut tehdidi olan uzun rotasyonuyla ikili oyun oynamamak, sahadakilerin verimini tamamen düşürüyor. Tabii ki Kerem Tunçeri veya Tutku Açık olsaydı hücumun daha iyi işlemesi beklenebilirdi ama artık kadro seçimine dönmek anlamsız. Mevcut şartlarda pick-and-roll oyununda topa yön veren en iyi iki kişiyi; Ender Arslan ve Emir Preldziç’i mümkün olduğunca sahada tutup yapıyı ona göre ayarlamamız daha verimli oynamamızı sağlayabilir.

Teknik ve taktik anlamda fikir üretilebilecek birçok nokta var tabii ki. Ancak Pietro Aradori’den bir çeyrekte 17 sayı yemenin bir açıklaması da yok. Aradori’ye kızıp sert faul yapan birinin bile çıkmaması, İtalya’dan sakin bir şekilde fark yememiz üzerinde düşünülmesi gereken konular.

Basın toplantısına girdik. Simone Pianigiani beni görünce selam verdi ve biraz sohbet ettik. Sonra basın toplantısı masasına geçerken mikrofonların önünden bana “Unutma, ben her zaman Fenerbahçe taraftarı olarak kalacağım.” dedi. Türk basınını bulmuşken, fırsatı kaçırmak istemedi herhalde. Bogdan Tanjeviç “Sorunun ne olduğunu bilmiyorum. Muhtemelen benim yüzümden. Ancak iyi oynamıyoruz. Bundan sonra daha iyi oynayacağımıza söz veriyorum” dedi. Daha çok ikili oyun izledik bu maçta. İlerleyen maçlarda benzerini yapıp yapmayacağımızı sordum. “Hayır, yeteri kadar ikili oyun oynuyoruz” dedi. Sinan Güler’e “Kariyerin boyunca iki numarada oynadın ama iki senedir Milli Takım’da oyun kurucu pozisyonundasın. Kendini rahat hissediyor musun?” sorusunu sordum. Cevabı “Bu sorunun sorulmaması gerekiyordu. Ben altyapılarda oyun kurucu oynardım. Kolejde de combo guard olarak görev yaptım. Şimdi bana verilen görev bu ve elimden geleni yapıyorum. Daha iyi performans göstermem gerekirdi” oldu.

Basın toplantısı bitti. Yunanistan-Rusya maçı öncesi yemek için basın kısmına geçiyoruz. Menüdeki her şey domuz eti içerdiğinden, aç kalıyorum. Yunanistan-Rusya maçına kadar Rus gazetecilerle sohbet ediyoruz. Takımda büyük değişikliklerin olacağını ve bugün İtalya’yı yenebileceklerini söylüyorlar. Maç başladığında haklı çıkıyorlar. Vasili Karasev bugün tam saha baskıya dönmüş. Rusya çok daha istekli ve Yunanistan karşısında öndeler. Fakat kenardan gelen Stratos Perperoglou ve Kostas Kaimakoglou sayesinde oyunun kontrolü hep Yunan takımında kalıyor. Bu noktada, ikinci yarının hemen başında Alexsey Shved beş dakika kenarda oturuyor ve oyun çözülüyor. Son çeyreğe girerken fark 20’ye dayandı. Yunanistan maçın bittiğini düşünürken, Sloukas-Zisis-Papanikolaou-Fotsis ve Mavrokefalidis gibi pek bir arada oynamayan isimler yan yanayken Rusya hareketlendi. Shved son çeyrekte 15 sayı attı. Andrea Trinchieri o esnada Bramos’u alıp Shved’i durdurmayı düşünüyordu. Bramos değişiklik sandalyesinde otururken Papanikolaou kenara gitti ve Shved’i kendisinin tutmak istediğini söyledi. İki pozisyon üst üste Shved’e top kaybettirdi ve maçı Yunanistan kazandı. Burada sorumluluk alan Papanikolaou kadar oyuncusuna izin veren Trinchieri de alkışı aldı.

Maç sonu salonda işimiz 23:30 gibi bitti. Açız ve neredeyse her restoran kapalı. Bir dondurmacıda pizza buluyoruz. Moraller çok bozuk. Yemeğimizi yiyip odaya dönüyoruz. Çok yorucu bir gündü. Ne zaman uyuduğumu hatırlamıyorum bile.

Cuma boş gün. Biz sabahtan Milli Takım idmanına gidiyoruz. İdman başlamadan önce 25 dakika süren bir toplantı düzenliyor Bogdan Tanjeviç. İdmanda moraller yerinde değil. Dört kişi pick-and-roll çalışıyoruz, Yunanistan’ın oyun içinde çok kullandığı setlerden. İdman bitmeden salondan çıkıp, takımların kaldığı otele gidiyoruz. Canlı yayında Andrea Trinchieri’yle özel röportaj yapacağız. Trinchieri her zaman olduğu gibi çok sıcakkanlı. Sorularımıza rahat cevaplar veriyor. (Kaçıranlar http://www.ntvspor.net/video-galeri/spanoulis-oynayacak-mi- adresinden izleyebilir)

Röportaj sonunda Fotis Katsikaris ve Pistons Avrupa Scout’u Daniele Baiesi’yle uzun uzun sohbet ediyoruz. Katsikaris oyun kurucu pozisyonunun evrildiğini ve gerçek bir saha içi lideri bulmanın zorluğundan bahsediyor. Sohbet uzayınca Baiesi bir oyun icat ediyor. Kurallar şöyle:
- Eurobasket 2013’te forma giyen oyuncular içinde 10 kişilik bir kadro kuracaksın.
- Tony Parker, Nicolas Batum ve Marc Gasol’ü almak yasak.
- Devşirme almak yasak.
- Her takımdan en fazla bir oyuncu seçebilirsin.

Çok eğlenceli. Cevaplarınızı yazının altına yorum olarak ya da twitter üzerinden bekliyorum. Kurduğum kadroyu yarın açıklayacağım. Yarın görüşmek üzere!

* Bu yazı 7 Eylül 2013 tarihinde NTVSpor.net'te yayınlandı.

5 Eylül 2013 Perşembe

Eurobasket Notları: Üçüncü Gün



Slovenya’da üçüncü günüm ve turnuva başlıyor. Heyecan verici. Dün salonda gördüklerimizden sonra sabah kahvaltısını sağlam yapma kararı alıyoruz. Salon Koper’in merkezinde değil, organizasyonda dönem dönem aksilikler çıkıyor ve biz yaklaşık 12 saat salonda kalacağız. Aç kalma ihtimalimizi göz önünde bulundurup güne iyi kahvaltıyla başlıyoruz. Roksan geldiği için, canlı bağlantıları artık o aldı. Maçlara konsantre olabilirim. Kahvaltı sonrası odamda maçlara çalışırken televizyonda Eurobasket reklamları dikkatimi çekiyor. Özellikle Goran Dragiç’in alevler içinde büyük rakiplere karşı basketbol oynadığı reklam (http://www.youtube.com/watch?v=-VFVaBws2f4) çok popüler. Ne yalan söyleyeyim, bana Cem Yılmaz’ın AROG filminde Arif’in futbol sahnesini andırdı. Arif tabii ki Goran’dan daha iyi!

Üç maçın olduğu gün, salona neden çok erken gittiğimize gelince. Teknik olarak birçok test yapmak zorundayız. Uydu üzerinden giden hatların kontrolü, ISDN adı verilen hatların kontrolü, bize verilen kulaklık-mikrofonların çalışıp çalışmadığının kontrolü, internet ve canlı istatistik ekranı kontrolü… Bazen yeterli priz olmadığı için bile sorun yaşandığı oluyor. Bu yüzden erken gidip içimizi rahat ettirmekte fayda var. İki gündür gördüklerimiz, organizasyonun eksikleri olduğu yönünde ve biz yayını riske atamayız. Slovenler çok yardımsever, sorunları çözmek için uğraşıyorlar. Yine de garantici olmakta fayda var. Zaten ekibin başında Erkan abi varken, farklı olmasına da imkan yok.

Salona gittiğimizde Rusya idmanı var. Basına kapalı ve bu yüzden içeri giremiyoruz. Sonrasında aynı problemi İtalya idmanında da yaşıyoruz. Basına idman kapatma işi son dönemde çok popüler ve daha maçların başlamadığını düşünürsek, ilerleyen dönemde bu iş daha da artacak gibi.

Neyse, idmanlar ve testler bitiyor. Artık maç zamanı. Murat Kosova ve İhsan Bayülken anlatacak maçı, ben hemen arkalarındayım. Finlandiya taraftarı çok fazla. 100, 200, 300 derken neredeyse 1000 kişi vardı salonda. İşin ilginç yanı, çok tutkulu bir taraftar grubu var. Takımın lakabı “Wolfpack” yani kurt sürüsü. Bununla ilgili büyük bir pankart yapmışlar. Neredeyse herkeste forma var. Yüzünü boyayan bile gördüm. Turnuvanın hakkını vermiş Finlandiya. Bizden fazla gazeteci, bizden fazla taraftar… Onlar daha istekliler, bu kesin.

Maç istediğimiz gibi gitmiyor. Çok şey deniyoruz, 19 farklı beş sahada kalıyor, ancak sonuç alamıyoruz. Karşılaşma sonunda basın toplantısında antrenörümüz Bogdan Tanjeviç’e “Hücum stratejimiz neydi, neden işlemedi?” sorusunu yöneltiyorum. Finlandiya’nın iyi savunma yaptığını, bizim konsantrasyonumuzu maçın başında ayarlayamadığımızı ve hücumdaki akışkanlığımızı engellediğini söylüyor. Rakibe en baştan saygı duymamız gerektiğini, devre arasında anlayış değiştirerek Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda başarılı olunamayacağını söylüyor.

Finlandiya cephesi de çok mutlu. Teemu Ranniko “1997’den bu yana milli takımda oynuyorum. Kariyerimin en büyük galibiyeti” diyor maç için. Türkiye’nin iyi bir basketbol ülkesi olduğunu ve onları yenmek için en doğru zamanı yakaladıklarını belirtiyor. Koç Henrik Dettmann ise çok neşeli. Bir Fin gazeteci “Bu galibiyet Finlandiya tarihinin en önemli galibiyeti mi?” ve “Bu galibiyeti ilk maçta almak sizin için iyi bir şey mi, yoksa kötü mü?” sorularını soruyor peş peşe. Dettmann “Bakın, kariyerim boyunca tek bir şey öğrendim.” deyip susuyor bir süre. Salonda sessizlik. Sonra tamamlıyor: “Hiçbir galibiyet kötü olamaz. Hangi maçta olursa olsun, galibiyeti tercih ederim.”

Bizim tarafa dönünce, sorunlarımız olduğu açık. Takımın mevcut kadro yapısında “uzun beş” önemli bir hücum çeşitliliğini de beraberinde getiriyor. Oyun kurucunun yanında Hidayet Türkoğlu ve Emir Preldziç ile yarı saha hücumundaki yaratıcılık potansiyeli artıyor. Fakat sahada o potansiyeli hayata geçirmek için birkaç temelden yoksunuz. Örneğin saha içi yerleşimimiz kötü durumda. Bu rakip savunmaların yardım savunmasını daha rahat yapmasına sebep oluyor. Ayrıca oyun kurucu tercihimizdeki öncelik işin savunma kısmı olduğundan, topu taşıyan guard’ın yarı sahayı geçince direkt Hidayet’i bulmaya çalışması bize zaman kaybettiriyor. Bu iki faktör birleşince oyunu çok geç ve çoğu zaman çemberden çok uzak kurmak zorunda kalıyoruz. Sonuçta topu tutan oyuncu da bire bir zorlamak durumunda kalıyor. Avrupa basketbolunun üst düzey takımları içinde bire bir hücumlara bu kadar çok yer veren takım kalmadı. Kaldı ki Ömer Aşık, Kerem Gönlüm ve Semih Erden gibi devrilmesini bilen, Ersan İlyasova gibi perde sonrasında açılıp ceza şutunu kesebilen uzunlarımız var. Onları işin içine sokabilecek ikili oyunları deneyemedik. Üstüne üstlük Ender Arslan haricinde oyun kurucu pozisyonumuz Hidayet ve Emir’in üzerindeki bu yükü paylaşacak özelliklere sahip değil. Gruptaki direkt rakiplerimiz benzer problemleri Spanoulis-Zisis, Shved-Ponkrashov, Diener-Belinelli gibi formüllerle çözmüş durumda.

Tabii işleri sadece hücumdaki üretim sorununa bağlamak, resmin tamamını görmemize engel olabilir. Turnuvanın en iyi pota altı rotasyonlarından birine sahibiz, ancak Finlandiya gibi bir takıma 10 hücum ribaundu verip, bu kadar kısır skorlu bir maçta 10 ikinci şans sayısına sebep oluyoruz. Bu kadar fazla hücum ribaundu vermek, takımın temel hücum planını, “hızlı hücumları” da kısıtlıyor. Bu da ofansif anlamda Türkiye’yi daha tahmin edilebilir kılıyor.

Neyse, “yarın yeni bir gün” deyip Yunanistan maçına geçelim. Bu kez Murat abiden alıyorum mikrofonu. Andrea Trinchieri ilginç bir tercihle başlıyor maça. Vassilis Spanoulis oyun kurucu, yanında Mike Bramos var. Topa yön veren ikinci bir guard’la oynadığında daha verimli olan Spanoulis, şimdi yaratabilen tek isim. Bu Yunanistan’ın birkaç dakika sayı atamamasına sebep oluyor. Trinchieri hatasından vazgeçiyor ve Nikos Zisis’i oyuna alıyor. Yunanistan sonra bir kez daha arkasına bile bakmıyor… Farklı kazanıyorlar ama saha içinde bir sorun yaşanıyor. Kostas Papanikolaou kötü oynuyor ve üst üste hatalarının ardından kenara gelince sandalyesine vurup söyleniyor. Trinchieri önce görmezlikten geliyor, sonra yardımcısını gönderip Kostas’ı sakinleştiriyor. Birkaç dakika sonraki molada Papanikolaou’ya sarılıp hatalarını anlatıyor. Oyun koptuktan sonra, son yedi dakikada yeniden oyuna alıyor… Yıldız oyuncuyu idare etme dersi veriyor Trinchieri. Önce kafasına vurup, sonra havucu gösteriyor.

Yunanistan açısından rahat galibiyet oluyor. Gecenin esas maçına, İtalya-Rusya’ya geçmeden önce bir buçuk saatimiz var. Organizasyon tahmin ettiğimizden iyi çıktı. Basın mensupları için yemek servisi yaptılar, menüde spagetti ve tortellini vardı. Karnımızı doyurduktan sonra maça hazırlanırken İtalyan blog yazarı Emiliano Carchia yanımıza geliyor. Takım hakkında konuşuyoruz. Çok umutlu, özellikle Gigi Datome’nin kaptanlığa getirilmesinin takımı olumlu etkileyeceğinden bahsediyor. Trieste sınırına çok yakın olduğumuz için İtalyan taraftarı salonu doldurmuş durumda. 200 kadar Rus seyirci de tribünde, hatta bazen kontra yaparak seslerini duyuruyorlar ama nafile. Rusya, Slovenya deplasmanında İtalya ile oynuyor. Yine İhsan Bayülken ile mikrofondayız.

İtalya’nın temelleri belli. Marco Belinelli, Pietro Aradori ve Gigi Datome oksijensiz kalana kadar oynayacaklar. Travis Diener tempoyu kontrol edecek, ceza şutunu kesecek. Marco Cusin ve Alessandro Gentile de takıma enerji verip, oyunda tutacak. Ne yapabileceklerini de  ne istediklerini de iyi biliyorlar. Rusya’da aynı durum söz konusu değil. 26 farklı beşle oynadı Vasili Karasev ve hiçbirinden sonuç alamadı. Onları görünce “enseyi karartmamak lazım” diye düşünüyor insan. Rusya’yı yenebiliriz sanki…

Maç sonunda İtalyan televizyonunun yorumcusu Stefano Michelini ile Türkiye-İtalya maçını konuşuyoruz. Türkiye’nin savunmanın dengesini bozacak oyuncusunun olmadığını söylüyor. İtalya’nın yorgunluktan etkilenebileceğini, Türkiye’nin İtalya’ya karşı şansı olduğunu düşünüyor. O, bizim için bizden daha umutlu. İnşallah söyledikleri çıkar.

Gün sonunda kameramanımız Burak Mehmetefendioğlu görüntüleri merkeze gönderiyor ve salondan çıkışımız 23:30’u buluyor. Tahmin ettiğimiz gibi, tam 12 saat salonda kaldık. Dönüş için enerjimiz bitti, sahil yürüyüşü projemizi iptal ediyoruz. Hedef derin bir uyku. Akıllarda tek soru: İtalya maçı ne olacak?

* Bu yazı 5 Eylül 2013'te NTVSpor.net'te yayınlanmıştır.

4 Eylül 2013 Çarşamba

Eurobasket Notları: İlk iki gün



Atatürk Havalimanı üzerinden Ljubjana’ya direkt uçuşla başladı Slovenya macerası. İlk gün genellikle teknik hazırlıklarla geçti. Canlı yayın yapmamızı sağlayacak 3G aletinin çalışması için iki farklı servis sağlayıcıdan toplam yedi internet paketi aldık. Ljubjana’nın en büyük alışveriş merkezi BTC City’yi gördük bu vesileyle. Kapalı tek bir alışveriş merkezi değil, bir alışveriş kasabası burası. İlginç bir tasarım olmuş. Şehrin tüm AVM’lerini bir yere toplamışlar. Yemekte Union Olimpija’nın Genel Menajeri Matevz Zupançiç ile birlikteydik. Bilindiği üzere Olimpija son yıllarda ciddi bir mali krizde. Son olarak transfer bütçesini iki milyon euro’dan bir milyon euro’ya düşürmüşler. Hatta Zupançiç bunu “Geçen yıl Avrupa’nın iki büyük kulübü bütçelerinde bir milyon euro’luk kesintiye gitti. CSKA Moskova 30’dan 29’a, biz de ikiden bire indirdik” şeklinde açıklamayı tercih ediyor. Kulübün durumunun daha iyiye gittiğini, özellikle borçları erittiklerini anlattı. Bu düşük bütçede neden NCAA’den yeni mezun çaylakları transfer etme yoluna gitmediklerini sordum. Çünkü (örneğin Karşıyaka’nın yıllardır yaptığı gibi) 80-100 bin dolar bütçeyle yetenekli çaylaklar transfer edilebilir ve bu oyunculardan verim alınabilir. Zupançiç “Adriyatik Ligi Yugoslav basketbolunun en saf halinin oynandığı lig. Amerikalı bir oyuncunun bu lige alışması diğerlerinden daha zor. Bir çaylağın Fransa’da ya da Belçika’da oynayıp Avrupa’ya geçiş yapması onun için de mantıklı olur. Buradaki taktik savaşına bir çaylak oyuncuyu atmak büyük risk ve bizim bu riski alacak paramız yok” şeklinde açıkladı. Hak vermemek elde değil.

Akşam Ljubjana’dan, otelimizin olduğu Portoroz’a gittik. Koper’de mücadele edecek tüm takımlar Portoroz’da kalıyor. Tam uyumak üzereyken Ömer Onan’ın basına kapalı gerçekleştirilen akşam idmanında sakatlandığı haberini aldık. Yerine Birkan Batuk davet edildi. İlk gün, ilk şanssızlık. Haftalardır “bu artık benim son Milli Takım turnuvam” diyen Ömer Onan’ın sakatlığı teknik açıdan takımı olumsuz etkilemesinin yanı sıra bu açıdan bakınca kendisi için de bir hayli üzücü oldu. Milli Takım’a bu şekilde mi veda edecek, yoksa bir turnuva daha oynayacak mı, bunu zaman gösterecek. Birkan tercihi koç Tanjeviç’in Sinan Güler’i ilk beşteki oyun kurucumuz olarak gördüğünün bir başka duyurusu gibi.

Slovenya’daki ikinci günümüze sabah idmanıyla başladık. Bonifika Arena beş bin kişilik ama boğucu atmosfer yaratmak için bire bir. Küçük şehirlere salonlar yapılırken buna benzer yapıların örnek alınması en büyük dileğim. Taraftar sahanın içinde ve direkt olarak oyuna etki etme şansları var. Slovenler çok yardımcı ama organizasyon sorunu yaşadıkları açık. Örneğin gazetecilere verilen bir “Event Guide” var. Bizim akreditasyon kartında “medya” yerine “resmi yayıncı” yazdığı için bize o kitapçıktan veremediklerini söylediler. Satın almak istediğimizde de henüz bunun için bir kasanın oluşturulmadığını ve satamayacaklarını ifade ettiler. Neyse ki bir Türk gönüllü, Yasin, orada insiyatif kullanıp bu kitabı bize verdi. Akreditasyon merkezine gitmek için salonun etrafından yürümek zorunda kalmamız, basın otoparkının hâlâ inşaat halinde olması ve çakıl taşlarından oluşması turnuvanın başlamasına bir gün kala hazırlıkların bitmediğini gösteriyordu. Neyse, olur o kadar. Neticede benzer durumları görmedik değil.

Milli Takım hafif bir şut idmanı yaptı. Antrenman eğlenceliydi, keyifler yerinde genel olarak. Ömer Onan Slovenya’da takımla kalma kararı vermiş. İnsani açıdan düşününce 49 gündür kampta olan birisinin, tedavisini İstanbul’da olup, maçları eşi ve çocuklarıyla izlemeyi tercih etmesi normal geliyor. Onan’ın bu yaptığı güzel bir fedakârlık bence. Spor Servisi programı için Ömer Onan ve Milli Takım doktoru Tahsin Beyzadeoğlu ile idman esnasında özel bir röportaj gerçekleştirdik.

Portoroz ile Koper arası yaklaşık 20 dakika. İdman sonrası otele döndük ve Bogdan Tanjeviç röportajı için hazırlıkları tamamladık. Burası Bodrum’u hatırlatıyor. Otellerin birçoğunda casino olması, sokakta limuzinlerle karşılaşma ihtimalinizi artırıyor. En büyük fark bu.

14/16 programı için Bogdan Tanjeviç ile özel bir röportaj gerçekleştirdik. Sinan Güler’i oyun kurucu oynatmasının nedeni olarak “Topa iyi baskı yaptığını ve atletizmini” gösterdi. Oyun kurma görevini de daha çok Hidayet Türkoğlu ve Emir Preldziç’e vereceğinin altını çizdi. Hücumu forvet pozisyonundan yaratacağız. Sinan’dan temel beklenti iyi savunma yapması, topu çabuk bir şekilde rakip yarı sahaya taşıması ve ceza şutlarında yüksek isabet yakalaması.

Tanjeviç ayrıca yıllardır söylediği “Turnuvaların kadrolarında 14 kişiye izin verilmeli” isteğini de bir kez daha savundu. “Ömer Onan bir gün sonra sakatlansaydı 11 kişi kalacaktık” argümanı yeteri kadar sağlam. Koç Yunanistan, İspanya ve Fransa’nın hemen arkasında Litvanya ve Türkiye’yi madalya adayları olarak görüyor. Slovenya’nın da ev sahibi avantajıyla iyi iş yapabileceğini söylüyor.

Tanjeviç röportajı bittikten sonra yeniden salonun yolunu tuttuk. Hedefimiz daha önce basına kapalı olduğu açıklanan Finlandiya idmanına bir şekilde sızmak. Finlandiya’nın basın sorumlusu içeri girmemize kesinlikle izin vermiyor. Kurallar gereği idmanın 10 dakikasını basına açmak zorunda olduklarını hatırlatıyorum, o zaman yumuşuyor ve idmanın son 10 dakikasını basına açıyor. Bundan faydalanan Finlandiya basını da (Evet, Finlandiya basını. Şaşırtıcı ama neredeyse Türkiye’den gelen basın mensuplarından daha fazla Finlandiyalı gazeteci var burada.) bundan faydalanıp içeri giriyor. Koç Dettmann’ın kimseye konuşmayacağı açıklanıyor önce. Biz konuşmak istediğimizi yineliyoruz ama sonuç yok. Tam hocanın yanına giderken, basın sorumlusu sonunda kameramanımız Burak Mehmetefendioğlu’na gidip antrenörün sadece bizimle konuşacağını söylüyor. Ben yayın kıyafetlerimle olduğum için diğerlerine oranla daha resmiyim. Dettmann kıyafetimi övüyor ve Finlandiya’dan gelen gazetecilere oranla işime daha çok saygı duyduğumu, bu yüzden bizimle röportaj yaptığını söylüyor. Anladığım kadarıyla Dettmann’ın yerel basınla başka sorunları var ve onlara laf atmak için bahane arıyor. Röportajda Tanjeviç’e ve Milli Takım’a çok saygı duyduğunu söylüyor Dettmann. “Maçın favorisi Türkiye, bizim yapabileceğimiz şeyler sınırlı.” diyor. Favori gösterilmemeyi sevip sevmediğini soruyorum, o da “sevsem de sevmesem de favori olamayız ki” diyerek durumu açıklıyor.

Röportaj esnasında Birkan Batuk geliyor. Slovenya’ya iniş yapmış ve şampiyonanın resmi fotoğraf çekimi için stüdyoya gitmek zorunda. Stüdyoya gitmek için de salona girmek durumundasınız. İdman devam ederken bir Türk oyuncunun içeri girmesi Finlandiya heyetinde bir rahatsızlık yaratıyor ve Birkan’ı salonun içinden geçiren görevliler uyarılıyor. Birkan çıkana kadar da idman durduruluyor.

Finlandiya idmanından çıkarken Yunan gazetecilerle karşılaşıyoruz. Sohbet ederken Fotis Katsikaris karşımıza çıkıyor. O da Yunan televizyonuna yorumculuk yapmak için gelmiş. Koç Katsikaris çok sıcakkanlı, röportaj teklifimizi kabul ediyor. Rusya Milli Takımı’nı neden bıraktığını sorunca “Çok konuşmak istemiyorum. Bazı prensiplerim var ve onların çiğnenmesine izin veremezdim. Bu yüzden tek çözüm istifa etmekti.” diyerek cevaplıyor. Turnuvadaki en büyük şampiyonluk adayının Fransa olduğunu söylüyor Katsikaris. Yunanistan ve İspanya’yı da es geçmiyor ama Fransa’nın çok aç olduğunu ve kazanmak için her şeyi yapacağını vurguluyor.

Röportaj sonrasında Katsikaris’le sohbetimiz devam ediyor. Konu genç oyunculardan açılınca Kenan Sipahi’den bahsediyor. Gençler şampiyonasını yakından takip etmiş. Kenan’ın özgüvenine hayran kaldığını, çok iyi bir lider olduğunu söylüyor. Zeljko Obradoviç’in onun için büyük şans olduğunun altını çiziyor. Fiziksel eksikliklerini kapattığında çok daha iyi olacağını belirtiyor.

Koper’de işimiz bittikten sonra Portoroz’a dönüyoruz. Güzel bir Meksika restoranı bulup yemek yiyoruz. Ekibin geri kalanı İhsan Bayülken, Roksan Kunter ve Murat Kosova, kaptanımız Erkan Arseven ile birlikte bugün geldi. İhsan Bayülken ile NTV’nin gece bültenine bir bağlantı yapıyoruz. Sonrasında gün bitiyor zaten. Yorucu günün ardından maçlar için dinlenme zamanı. İlk rakip Finlandiya…

* Bu yazı 4 Eylül 2013 tarihinde NTVSpor.net'te yayınlanmıştır.