5 Eylül 2013 Perşembe

Eurobasket Notları: Üçüncü Gün



Slovenya’da üçüncü günüm ve turnuva başlıyor. Heyecan verici. Dün salonda gördüklerimizden sonra sabah kahvaltısını sağlam yapma kararı alıyoruz. Salon Koper’in merkezinde değil, organizasyonda dönem dönem aksilikler çıkıyor ve biz yaklaşık 12 saat salonda kalacağız. Aç kalma ihtimalimizi göz önünde bulundurup güne iyi kahvaltıyla başlıyoruz. Roksan geldiği için, canlı bağlantıları artık o aldı. Maçlara konsantre olabilirim. Kahvaltı sonrası odamda maçlara çalışırken televizyonda Eurobasket reklamları dikkatimi çekiyor. Özellikle Goran Dragiç’in alevler içinde büyük rakiplere karşı basketbol oynadığı reklam (http://www.youtube.com/watch?v=-VFVaBws2f4) çok popüler. Ne yalan söyleyeyim, bana Cem Yılmaz’ın AROG filminde Arif’in futbol sahnesini andırdı. Arif tabii ki Goran’dan daha iyi!

Üç maçın olduğu gün, salona neden çok erken gittiğimize gelince. Teknik olarak birçok test yapmak zorundayız. Uydu üzerinden giden hatların kontrolü, ISDN adı verilen hatların kontrolü, bize verilen kulaklık-mikrofonların çalışıp çalışmadığının kontrolü, internet ve canlı istatistik ekranı kontrolü… Bazen yeterli priz olmadığı için bile sorun yaşandığı oluyor. Bu yüzden erken gidip içimizi rahat ettirmekte fayda var. İki gündür gördüklerimiz, organizasyonun eksikleri olduğu yönünde ve biz yayını riske atamayız. Slovenler çok yardımsever, sorunları çözmek için uğraşıyorlar. Yine de garantici olmakta fayda var. Zaten ekibin başında Erkan abi varken, farklı olmasına da imkan yok.

Salona gittiğimizde Rusya idmanı var. Basına kapalı ve bu yüzden içeri giremiyoruz. Sonrasında aynı problemi İtalya idmanında da yaşıyoruz. Basına idman kapatma işi son dönemde çok popüler ve daha maçların başlamadığını düşünürsek, ilerleyen dönemde bu iş daha da artacak gibi.

Neyse, idmanlar ve testler bitiyor. Artık maç zamanı. Murat Kosova ve İhsan Bayülken anlatacak maçı, ben hemen arkalarındayım. Finlandiya taraftarı çok fazla. 100, 200, 300 derken neredeyse 1000 kişi vardı salonda. İşin ilginç yanı, çok tutkulu bir taraftar grubu var. Takımın lakabı “Wolfpack” yani kurt sürüsü. Bununla ilgili büyük bir pankart yapmışlar. Neredeyse herkeste forma var. Yüzünü boyayan bile gördüm. Turnuvanın hakkını vermiş Finlandiya. Bizden fazla gazeteci, bizden fazla taraftar… Onlar daha istekliler, bu kesin.

Maç istediğimiz gibi gitmiyor. Çok şey deniyoruz, 19 farklı beş sahada kalıyor, ancak sonuç alamıyoruz. Karşılaşma sonunda basın toplantısında antrenörümüz Bogdan Tanjeviç’e “Hücum stratejimiz neydi, neden işlemedi?” sorusunu yöneltiyorum. Finlandiya’nın iyi savunma yaptığını, bizim konsantrasyonumuzu maçın başında ayarlayamadığımızı ve hücumdaki akışkanlığımızı engellediğini söylüyor. Rakibe en baştan saygı duymamız gerektiğini, devre arasında anlayış değiştirerek Avrupa Basketbol Şampiyonası’nda başarılı olunamayacağını söylüyor.

Finlandiya cephesi de çok mutlu. Teemu Ranniko “1997’den bu yana milli takımda oynuyorum. Kariyerimin en büyük galibiyeti” diyor maç için. Türkiye’nin iyi bir basketbol ülkesi olduğunu ve onları yenmek için en doğru zamanı yakaladıklarını belirtiyor. Koç Henrik Dettmann ise çok neşeli. Bir Fin gazeteci “Bu galibiyet Finlandiya tarihinin en önemli galibiyeti mi?” ve “Bu galibiyeti ilk maçta almak sizin için iyi bir şey mi, yoksa kötü mü?” sorularını soruyor peş peşe. Dettmann “Bakın, kariyerim boyunca tek bir şey öğrendim.” deyip susuyor bir süre. Salonda sessizlik. Sonra tamamlıyor: “Hiçbir galibiyet kötü olamaz. Hangi maçta olursa olsun, galibiyeti tercih ederim.”

Bizim tarafa dönünce, sorunlarımız olduğu açık. Takımın mevcut kadro yapısında “uzun beş” önemli bir hücum çeşitliliğini de beraberinde getiriyor. Oyun kurucunun yanında Hidayet Türkoğlu ve Emir Preldziç ile yarı saha hücumundaki yaratıcılık potansiyeli artıyor. Fakat sahada o potansiyeli hayata geçirmek için birkaç temelden yoksunuz. Örneğin saha içi yerleşimimiz kötü durumda. Bu rakip savunmaların yardım savunmasını daha rahat yapmasına sebep oluyor. Ayrıca oyun kurucu tercihimizdeki öncelik işin savunma kısmı olduğundan, topu taşıyan guard’ın yarı sahayı geçince direkt Hidayet’i bulmaya çalışması bize zaman kaybettiriyor. Bu iki faktör birleşince oyunu çok geç ve çoğu zaman çemberden çok uzak kurmak zorunda kalıyoruz. Sonuçta topu tutan oyuncu da bire bir zorlamak durumunda kalıyor. Avrupa basketbolunun üst düzey takımları içinde bire bir hücumlara bu kadar çok yer veren takım kalmadı. Kaldı ki Ömer Aşık, Kerem Gönlüm ve Semih Erden gibi devrilmesini bilen, Ersan İlyasova gibi perde sonrasında açılıp ceza şutunu kesebilen uzunlarımız var. Onları işin içine sokabilecek ikili oyunları deneyemedik. Üstüne üstlük Ender Arslan haricinde oyun kurucu pozisyonumuz Hidayet ve Emir’in üzerindeki bu yükü paylaşacak özelliklere sahip değil. Gruptaki direkt rakiplerimiz benzer problemleri Spanoulis-Zisis, Shved-Ponkrashov, Diener-Belinelli gibi formüllerle çözmüş durumda.

Tabii işleri sadece hücumdaki üretim sorununa bağlamak, resmin tamamını görmemize engel olabilir. Turnuvanın en iyi pota altı rotasyonlarından birine sahibiz, ancak Finlandiya gibi bir takıma 10 hücum ribaundu verip, bu kadar kısır skorlu bir maçta 10 ikinci şans sayısına sebep oluyoruz. Bu kadar fazla hücum ribaundu vermek, takımın temel hücum planını, “hızlı hücumları” da kısıtlıyor. Bu da ofansif anlamda Türkiye’yi daha tahmin edilebilir kılıyor.

Neyse, “yarın yeni bir gün” deyip Yunanistan maçına geçelim. Bu kez Murat abiden alıyorum mikrofonu. Andrea Trinchieri ilginç bir tercihle başlıyor maça. Vassilis Spanoulis oyun kurucu, yanında Mike Bramos var. Topa yön veren ikinci bir guard’la oynadığında daha verimli olan Spanoulis, şimdi yaratabilen tek isim. Bu Yunanistan’ın birkaç dakika sayı atamamasına sebep oluyor. Trinchieri hatasından vazgeçiyor ve Nikos Zisis’i oyuna alıyor. Yunanistan sonra bir kez daha arkasına bile bakmıyor… Farklı kazanıyorlar ama saha içinde bir sorun yaşanıyor. Kostas Papanikolaou kötü oynuyor ve üst üste hatalarının ardından kenara gelince sandalyesine vurup söyleniyor. Trinchieri önce görmezlikten geliyor, sonra yardımcısını gönderip Kostas’ı sakinleştiriyor. Birkaç dakika sonraki molada Papanikolaou’ya sarılıp hatalarını anlatıyor. Oyun koptuktan sonra, son yedi dakikada yeniden oyuna alıyor… Yıldız oyuncuyu idare etme dersi veriyor Trinchieri. Önce kafasına vurup, sonra havucu gösteriyor.

Yunanistan açısından rahat galibiyet oluyor. Gecenin esas maçına, İtalya-Rusya’ya geçmeden önce bir buçuk saatimiz var. Organizasyon tahmin ettiğimizden iyi çıktı. Basın mensupları için yemek servisi yaptılar, menüde spagetti ve tortellini vardı. Karnımızı doyurduktan sonra maça hazırlanırken İtalyan blog yazarı Emiliano Carchia yanımıza geliyor. Takım hakkında konuşuyoruz. Çok umutlu, özellikle Gigi Datome’nin kaptanlığa getirilmesinin takımı olumlu etkileyeceğinden bahsediyor. Trieste sınırına çok yakın olduğumuz için İtalyan taraftarı salonu doldurmuş durumda. 200 kadar Rus seyirci de tribünde, hatta bazen kontra yaparak seslerini duyuruyorlar ama nafile. Rusya, Slovenya deplasmanında İtalya ile oynuyor. Yine İhsan Bayülken ile mikrofondayız.

İtalya’nın temelleri belli. Marco Belinelli, Pietro Aradori ve Gigi Datome oksijensiz kalana kadar oynayacaklar. Travis Diener tempoyu kontrol edecek, ceza şutunu kesecek. Marco Cusin ve Alessandro Gentile de takıma enerji verip, oyunda tutacak. Ne yapabileceklerini de  ne istediklerini de iyi biliyorlar. Rusya’da aynı durum söz konusu değil. 26 farklı beşle oynadı Vasili Karasev ve hiçbirinden sonuç alamadı. Onları görünce “enseyi karartmamak lazım” diye düşünüyor insan. Rusya’yı yenebiliriz sanki…

Maç sonunda İtalyan televizyonunun yorumcusu Stefano Michelini ile Türkiye-İtalya maçını konuşuyoruz. Türkiye’nin savunmanın dengesini bozacak oyuncusunun olmadığını söylüyor. İtalya’nın yorgunluktan etkilenebileceğini, Türkiye’nin İtalya’ya karşı şansı olduğunu düşünüyor. O, bizim için bizden daha umutlu. İnşallah söyledikleri çıkar.

Gün sonunda kameramanımız Burak Mehmetefendioğlu görüntüleri merkeze gönderiyor ve salondan çıkışımız 23:30’u buluyor. Tahmin ettiğimiz gibi, tam 12 saat salonda kaldık. Dönüş için enerjimiz bitti, sahil yürüyüşü projemizi iptal ediyoruz. Hedef derin bir uyku. Akıllarda tek soru: İtalya maçı ne olacak?

* Bu yazı 5 Eylül 2013'te NTVSpor.net'te yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder