19 Ocak 2012 Perşembe

17 mi olmuş, haberim yok?


Maç sonu röportajı yapmak pek kolay iş değil. Hele ki maçın kahramanı bir Türk oyuncu değilse, o gürültüde dediğini anlamak, çeviri yapmak çok zor. Ancak Duşko Savanoviç tam bir muhabir dostu. Anadolu Efes-Galatasaray Medical Park maçı sonrasında bu görev bana düştü. Gecenin kahramanı Duşko Savanoviç'le konuşurken 17 ribaund aldığını söylediğimde inanamadı. Eğlenceli röportajlar oldu, özellikle Efes hakkında çok ipuçları var. NTVSPOR.net'ten izleyebilirsiniz. Linkler şöyle:

Ufuk Sarıca
Tarence Kinsey
Duşko Savanoviç
Sasha Vujaçiç

16 Ocak 2012 Pazartesi

Transfer ve telaffuz


İlgilenenler için transfer gündeminden telaffuz bilgileri:

Anadolu Efes’in yeni transferi Zabian Dowdell: (ZAY-bee-in dow-DELL) “Zeybiyın Davdel
Galatasaray’ın transfer gündemindeki Xherdan Shaqiri: (Džerdan Šaćiri) “Cerdan Şaçîri

Baştan anlaşalım da, sonra sorun olmasın.

13 Ocak 2012 Cuma

Ayna dinleyen Clippers taraftarı?


Son günlerde "NBA maçında Ayna şarkısı çalınmış, ne mutlu" tarzında nidaları sosyal medyada görmek mümkün. Evet, Los Angeles Clippers'ın Ersan İlyasova'nın takımı Milwaukee Bucks'ı ağırladığı maçta Türk şarkıları çalındı ve Ayna'nın Ceylan şarkısıyla yapılan dans da bunlardan biriydi. Ortada dolaşan, haberlere konu olan video gerçek.

Bu kadar sıkışık bir fikstür varken, Oakland yöresindeki insanların Milwaukee maçına ilgi göstermeyeceğini hesaplayan Warriors yönetimi akıllı bir hamleyle California'daki Türkleri hedeflemiş ve Ersan İlyasova'yı görmek için bilet alabilecek Türklerin sayısını artırabilmek için "Türk gecesi" düzenlemiş. Hatta ev sahibi Blake Griffin Türk Gecesi'nde bizim Ersan'a pek de misafirperver davranmamıştı.

Ancak bu yeni ve Türklere has bir uygulama değil. NBA'de bu bir pazarlama taktiği olarak sık sık kullanılır. Hatta güzel de bir makale var bununla ilgili. Birkaç örneğini vermek gerekirse Filipin gecesiİran gecesiAsya gecesi ve Polonya gecesi gibi özel programlar vardır. O yüzden bunu doğru değerlendirmek gerek. Mevzuyla ilgili en güzel sözü Kaan abi söylemişti. Yazıyı internette bulamadım ama kitapta vardı: "NBA cebinizdeki son kuruşun peşinde!"

10 Ocak 2012 Salı

Kim bu Adam Morrison?


Adam Morrison, NCAA kariyerinde bir fenomene dönüşmüştü. Nasıl dönüşmesin ki? Son yılında 28.1 sayı ortalaması tutturarak NCAA sayı kralı olmuş ve JJ Redick ile birlikte yılın oyuncusu seçilmişti. Beyaz, uzun boylu, uzun saçlı, bıyıklı, olağanüstü bir skorer ve iyi de bir şutör olunca, Adam Morrison’ı Larry Bird ile aynı cümlede kullanmaya başladı tüm Amerika. Yanlış bir benzetmeydi ve beklentileri çok yukarı çekti. NBA’deki kariyeri iki kelimeyle özetlenebilir: hayal kırıklığı.

Kült bir NCAA figürüyken, bir NBA fiyaskosu haline gelmek kolayca kaldırılabilecek durum değil. O, şimdi bunun altından kalkmaya çalışıyor.

2006 Draftı’nda üçüncü sıradan seçilmenin getirdiği baskıyı ilk sezonunda kaldırmakta zorlanan Morrison, kariyerinin ikinci sezonu başlarken ön çapraz bağ sakatlığı yaşadı ve bir yılı tedaviyle geçirdi. Michael Jordan’ın seçimi olarak Charlotte Bobcats’e gitmesi Jordan’ın daha önceki yöneticilik fiyaskolarından “Kwame Brown” ile kıyaslanmasına sebep oldu. Sanki işler yeterince kötüye gitmiyormuş gibi, bir de hiç anlaşamadığı Larry Brown ile çalışmak zorunda kaldı. Aralarındaki iletişim felaketti. Derken üçüncü yılının ortasında Los Angeles Lakers’ta oynama şansı elde etti. Takasın baş aktörlerinden biri değildi, ancak Lakers hâlâ onun skor yeteneğinin takıma katkı sağlayabileceğini düşünerek, düşük riskli bir transfer yaptı. İki yıl üst üste şampiyon olan kadrodaydı. Ancak 2010 playoff’unda iki maçta toplam 13 dakika oynaması, kadronun ne kadar önemsiz bir parçası olduğunun bir göstergesiydi. Çaylak kontratı bittiğinde Adam Morrison kendine bir yol çizmek zorundaydı. Kısa bir süre Wizards denemesi oldu, ancak kulüp onu serbest bıraktı.

Lokavtın ilan edilmesiyle birlikte, Morrison şansını Avrupa’da denemek istedi. Kızılyıldız’da Svetislav Peşiç gibi usta bir antrenörle çalışma fırsatı buldu. Adriyatik Ligi’nde daha ilk maçında Hemofarm’a karşı 23 sayı atarak nasıl bir skorer olduğunu gösterdi. Sadece üç sayı atabildiği ve hayal kırıklığıyla geçen Buducnost maçı sonrası Euroleague takımı Union Olimpija’ya karşı 30 sayıyla patladı. Kusursuz orta mesafe şutları, perdeden çıkıp çembere gitmesi, geriye çekilerek attığı basketler, daha önce pek göstermediği dripling yeteneğiyle Adam Morrison geri dönmüştü. Sekiz maç sonra lokavt bitti ve bir kez daha NBA’de şansını denemek istedi. Hâlâ kolej günlerinin hatrına, takımlar ona şans verdiler. Ancak pozisyonunda NBA’de çok daha güçlü ve atletik savunmacılar yer aldığından, çok da verimli olamadı. Yaş 27 olunca, potansiyelden başka şeyler göstermek zorundasınız. İşte JJ Redick... Üç sayı uzmanı ve daha iyi bir savunmacı haline gelmeseydi, NBA’de kendine yer bulması zordu. Morrison çok büyük bir skorer, ancak keskin nişancı olmadığı için NBA’de uzun bir kariyere sahip olamadı.

Bu noktada Beşiktaş devreye girdi. Ergin Ataman, Marcelus Kemp’in sakatlığı sonrasında skorer arıyordu. Morrison’ı transfer etmek, sadece bu açıdan bile harika bir hamle.

Adam Morrison’ın kazanma hırsı en üst düzeyde. Bazen delilik seviyesini aşacak kadar sinirlenebiliyor, ancak bunu diyabet hastalığına da bağlayabiliriz. Bazen maç sırasında molada kendisine insülin iğnesi yapmak zorunda kalabiliyor. Ancak bu basketbolunu etkilemiyor. Eli ısındığında her takıma karşı 30-40 sayı atabilecek potansiyele sahip. Taraftarla arasında kısa sürede büyük bağ kuruyor ve Beşiktaş taraftarının ona aşık olacağından eminim. Sahaya çıktığı anda mücadelesi %99 olmaz. Savunması iyi değildir, ancak çabalar.

Her ne olursa olsun, Morrison bir kolej efsanesi. Suyun diğer yakasındaki basketbolu kıyısından köşesinden takip eden herkesin izlemek isteyeceği birisi. Eğer kimya tutar ve kendine uygun ortamı bulursa, kısa sürede özel seyircisi olacaktır.

9 Ocak 2012 Pazartesi

Leonard'ın fırsatı


Kawhi Leonard, lotaryanın son sırasına kadar düştüğünde San Antonio Spurs yönetimi bu fırsatı kaçırmak istemedi. Sıra Indiana Pacers'taydı ve Spurs, San Diego State'li bu yeteneği almak için sıkı bir pazarlığa girdi. Doğru hamleler yapmasıyla bilinen San Antonio, Leonard'ı kadroya katabilmek için çok değerli bir parçayı, George Hill'i Indiana'ya göndermek zorunda kaldı. Gecenin sürpriz hamlelerinden biriydi bu.

NCAA'i çok takip etmeyenler için Leonard, 2.01 boyunda olmasına karşın 2.21 kulaç uzunluğuna sahip, ellerinin uzunluğu 25, genişliği 29 cm. olan doğa harikası bir insandan ibaretti. Oyununu çok bilmeyenler ona Sun Ming Ming muamelesi yapsa da, Spurs Leonard'ın yeteneklerine aşık olmuştu bir kere. Üst düzey atletik yeteneklerini savunmada kullanabilen, en üst seviyede ribaund yeteneklerine sahip, enerjik bir oyuncu Kawhi Leonard. Buna karşın şut atamıyor ve Spurs sisteminde şut atamayan forvetlerin yeri yok. Ancak Gregg Popovich, onu yeteneklerine göre kullanmanın bir yolunu bulmuş gibi görünüyor.

Çaylak oyuncu, dün geceki Oklahoma City Thunder maçının üçüncü çeyreğinde antrenör Popovich'ten şöyle bir direktif almış Jeff McDonald'ın haberine göre:
"Kawhi, şimdi oyuna giriyorsun ve ligin sayı kralını tutuyorsun. Ve oyundan da çıkmıyorsun." 
Bu konuşma, Popovich'in bireysel iletişim başarısı. Çaylak oyuncunun kafasında oluşabilecek "hata yaparsam çıkarım" düşüncesini silmekle kalmıyor ve çok önemli bir görev verdiğini vurgulayarak takımın önemli bir parçası hissetmesini sağlıyor. O antrenörlük başarısı. Maç boyunca Durant karşısında fena iş çıkarmadı Leonard. Peki bu şampiyonluk kovalayan takımda önemli bir rol oyuncusu olmasına yeter mi? Henüz cevap yok.

Leonard'ın daha önemli bir oyuncu olabilmesi için kendisini ne yönde geliştirmesi gerekiyor? Bunun cevabı belli: Daha iyi şut atması lazım. KL, geçen sene NCAA seviyesinde (üç sayı çizgisinin 6.32m uzakta olduğu ligden bahsediyorum) %29.1 isabetle üçlük attı. NBA'de (7.24m) ise bu rakam şu ana kadar 2/11. Yüzdenin düşüklüğü beklendiği gibi, ancak bu kadar felaket bir şutörün tüm şutlarının sadece %44'ünü yarım dairenin içinden (%68 isabetle) kullanmış olması endişe verici.

Leonard şutlarının %56'lık bölümünde (ki buna boyalı alan ve orta mesafe şutları da dahil) %30 civarında bir yüzde yakalıyor. Rakamlarla kafası karışan olduysa, kısaca bu çocuk şut atamamasına rağmen atmakta ısrar ediyor. Biraz da sistemin getirdiği zorunluluktan.

Kawhi Leonard şutu olmadan da bir takıma katkı yapabilir. Ancak yine de kendini geliştirmesi gerekiyor. Eğer vücuduna biraz daha kas kütlesi eklerse, Leonard savunma zekâsıyla dört numaralar karşısında da durabilir. Henüz NBA seviyesinde bunu görmedik, ancak NCAA'de zaman zaman dört numara oynadığı da olmuştu.

Kawhi Leonard şu anki haliyle Gerald Wallace'ın Sacramento'daki günlerini anımsatıyor. Henüz 90 doğumlu, önünde çok uzun zaman var. Eğer akıllı bir kariyer planlaması yaparsa ligin önemli oyuncularından biri olacak.

8 Ocak 2012 Pazar

Şaban Genişyürek


Kahraman mı istiyorsunuz, alın size. Ailesi yıllardır Karşıyaka'nın mahallelerinden Şemikler'de oturuyormuş. Karşıyaka'yı iyi bilenler bilir, o bölgede Bulgaristan-Makedonya göçmenleri yoğun olarak oturur. Karşıyaka'nın merkezi değil, ancak kalbidir, ciğeridir orası. Şaban hâlâ Şemiklerli Şaban, orada ailesiyle yaşıyor. Parayı bulunca Mavişehir'e falan da taşınmamış. Arabası bile yokmuş söylediğine göre. Geçen sene beğenilmeyip bonservisle Çorumspor'a gönderilmiş, çok iyi oynamasına karşın takıma dönmüş. Sene başında kahramanlık yapsın diye Milan'dan getirilen Dominic Adiyiah'ın gölgesinde kimse onu umursamamış bile. Dört hafta dakika bile göremedikten sonra şans gelince, futbol oynamaya başlamış. Top kontrolü, sezgisi, son vuruşu, vücut dengesi muazzam. Her yerinden golcülük akıyor. Ben Şehmus Özer'den beri Karşıyaka formasını giyen bu kadar verimli bir golcü görmedim. İnşallah bu oyununu sürdürür. Cihan Yılmaz ile birlikte performansını da artıracağını düşünüyorum. Yürü be çocuk!

KSK TV ekibi bu sezonki gollerinden bir video yapmış. İzlemenizi tavsiye ediyorum.

Dinlemek lazım #6

Eric Clapton-Get Lost

Lise yıllarımızın ilk dönemiydi çıktığında. Güzel hatıralar...

6 Ocak 2012 Cuma

Size barış getirdim!

Bruce Ely / The Oregonian
Metta World Peace, Portland maçında...

Nowitzki ve müzik

Dirk Nowitzki, tarihin gördüğü en özel basketbolculardan biri olmanın yanı sıra, dünyanın en eğlenceli adamlarından da biri. İyi gitar çalıyor ve müzikle ilgileniyor. Kimilerine göre gitar yeteneklerini Ray Johnston ile düet yaparak zirveye taşımıştı, ancak benim için unutulmaz an Steve Nash ile düetidir. Şöyle buyurun:


Ne yazık ki Allah'ın ona bahşettiği onca yetenekten biri sesi değil. Boys II Men söylediğinde bunu anlamalıydık, ancak şampiyonluk kutlamalarında tüm dünyaya göstermeyi tercih etti.


Nowitzki'nin Charlie Sheen taklidi görülmeye değer. Ya da bilet gişesinde çalışıp taraftara bilet satarken göründüğü videoyu kaçırmış olamazsınız. Basın toplantısında sinek öldüren, bizden biri gibi işte bu adam da. Son videosunu da Ball Don't Lie sayesinde gördük. Dirk Nowitzki çocuklara okuma programı yapmış. Seçtiği şiir edebiyat tarihinin başyapıtlarından...

5 Ocak 2012 Perşembe

Marcus Slaughter

slaughternation44.blogspot.com adresinden alıntıdır

Marcus Slaughter...

San Diego State gibi basketbol geleneği olmayan bir okuldan parlayan az sayıdaki isimden biri. Okuldaki ilk iki senesini geride bıraktıktan sonra NBA gözlemcileri tarafından ön plana çıkarılan Slaughter'ın adı 2005 NBA draftı için geçiyordu. Ancak her draft zamanı olduğu gibi dedikodular yüzünden öyle bir bilgi karmaşası oldu ki, rüzgârı arkasına alan Yaroslav Korolev, Ian Mahinmi ve Gerald Green gibi şişirilmiş yetenekler ilk turda seçildi. Bu Ersan İlyasova, Monta Ellis ve Marcin Gortat gibi isimleri ikinci tura düşürürken; Marcus Slaughter gibi arkası sağlam olmayan bazı oyuncular draft öncesi çekilmek zorunda kaldı.

2006 draftı ise çok iyi okulların iyi oyuncularını barındırıyordu. Duke, Connecticut, Memphis, Villanova, Washington, Kentucky gibi şöhretli okulların yetenekli basketbolcuları draft edilirken; Marcus Slaughter'a yer kalmadı. Her ne kadar atletik, ribaund sezgisine sahip, ve açık alanda iyi bir bitirici olsa da; 2.03 boyunda ve şut atamayan basketbolcunun NBA'de yeri olmadığını düşündü takımlar.

Pınar Karşıyaka hemen devreye girdi. Kulüp, Slaughter'ın üzerine kurduğu takımla kötü bir sezon geçirdi belki; ama Marcus kendini gösterdi. Miami Heat ile yaz ligi oynadı, son anda kadrodan kesildi.

İsrail, Fransa ve Almanya'da geçen üç sezonun ardından 25 yaşında Avrupa'nın en iyi ligi ACB'ye transfer oldu Slaughter. Valladolid ile harika bir sezon yaşadılar ve Unicaja'nın bir galibiyet arkasında playoff'u kaçırdılar.

Bu performans, Slaughter'ın Euroleague seviyesine yükselmesini sağladı. Marcus bu fırsatı da harika kullandı. Şehrini sevdiğim takım Brose Baskets, belki B Grubu'nda TOP 16 yarışının dışında kaldı, ancak Marcus Slaughter istatistikleriyle dikkat çekti. Neredeyse her hafta en iyi 10 harekete giren güzellikte işler yapan Slaughter, %56.4 şut oranıyla 11.8 sayı-7.2 ribaund-1.5 asist-1.7 top çalma ve 1.4 blok ile oynadı. Sıradaki durak neresi olur bilinmez, ancak en üst seviyede basketbol oynayabildiğini kanıtlayan Marcus Slaughter'ın artık Euroleague'den düşmeye pek niyeti yok.

Dinlemek lazım #5


The Black Keys - Lonely Boy

Bu şarkıyı dinlerken sabit durabilene büyük alkış. Dans ettiriyor efendim, durduramıyoruz.

Anket: En heyecan verici NBA oyuncusu?


Anketler de geri döndü. Malumunuz bu sene Lob City, Ricky Rubio çılgınlığı, Miami'nin intikam için dönen üçlüsü, biraz daha kilo vermiş Josh Smith ve birçok farklı sebep yüzünden NBA daha heyecanlı bir yer oldu. Hangi oyuncu maçını izlettiriyor, bunu merak ediyorum. Özel olarak hangi oyuncuyu izlemeyi daha çok seviyorsunuz? Sizin için en heyecan verici NBA oyuncusu kim?

Seçenekler sağ tarafta. Eğer ankette olmayan birileri varsa, mutlaka yorum kısmında belirtin. Sonuçları açıklarken güzel yorumlardan bir demet konulacak.

İletişim


Web işinden pek anlamam, tasarım konusunda Salih Eke ve Kubilay Kahveci olmasa bir şey yapamazdım. Sitenin iletişim bölümünü eskiden Google Docs yardımıyla yapmaya çalışmıştım, çok kullanışlı olmuyordu . Şimdi email.me adında daha verimli bir servis kullanıyorum. Bundan sonra sitenin iletişim kısmındaki formu doldurarak da direkt ulaşabilirsiniz. Vakit buldukça geç de olsa her yazılana cevap yazmaya çalışıyorum. Bilgi olsun.

Budinger'ın zamanı


Chase Budinger'ı bilirsiniz. 2006 yılında henüz lisedeyken ABD'de yılın voleybolcusu seçilmiş, atletik yetenekleriyle dikkat çeken özel bir yetenek. Kolejde basketbolu tercih etmesiyle kariyeri farklı bir yola girdi.

NBA kariyeriyse geçen sezon, Shane Battier'i Memphis Grizzlies'e gönderen takasla birlikte değişti. Chase Budinger, Houston Rockets ilk beşinin değişilmez ismi oldu. Son iki ay boyunca o rolüne alıştığını ve iyi oynadığını söylemek gerek. Yine de "Playoff hedefi olan bir takımın ilk beş oyuncusu Budinger olur mu?" sorusuna net bir cevap vermek zor.

Belki bu sezonu görmek daha doğru olur. Ancak ilk altı maç gösterdi ki, potansiyel barındırmasına rağmen Budinger'ın oyununda zerre kadar gelişim yok. Kevin McHale de aynı fikri paylaşıyor olmalı ki kritik anlarda kenarda oturtmayı tercih ediyor. Ortalama 23 dakika sahada kalan Bud, atletik yeteneklerini nasıl istatistiğe çevirebileceğini çözebilmiş değil. Onun gibi hızlı, uzun kollara sahip ve atletik bir oyuncunun 1.7 ribaund, 0.7 top çalma ve 0.2 blok istatistiklerine sahip olması kabul edilemez. Daha da ilginci, Budinger altı maçta sadece üç kez faul çizgisine gitmiş. Anlaşılan o ki, Budinger sadece köşelerden şut atarak ekmeğini kazanmayı sürdürmek istiyor. Zira o alanda ligin iyi isimlerinden birisi. Köşelerden kullandığı üçlüklerde %62 gibi muhteşem bir oran yakalamış durumda. Ancak o kadar, fazlası yok.

Ne yazık ki mevcut Houston Rockets kadrosunun bundan fazlasına ihtiyacı var. Kadroda yaratıcı özelliğe sahip en büyük oyuncu Kyle Lowry. Kevin Martin ve Luis Scola'nın yaratıcılıkları bireysel skor üretiminin ötesine geçmiyor. Jonny Flynn'in de az süre aldığını düşünürsek (ki bu durumun zamanla değişeceğini sanıyorum), Budinger'ın en azından penetreleriyle Houston hücumlarına yeni bir boyut katabilme imkanı var.

Bakalım Air Bud, eline geçen bu fırsatı kullanabilecek mi? Kullanmalı, çünkü onu izleyenlerin söylediğine göre dünya çapında voleybolcu olabilirmiş. Umarım o kariyeri sadece köşeden üçlük atmak için bırakmamıştır...

4 Ocak 2012 Çarşamba

Zach'in dizi


Geçen yıl bir Neurosport maçında sol diz ön çapraz bağım koptu. Sıçradıktan sonra yere düşünce dizim döndü. Öyle büyük bir acı hissettim ki, ben diz kapağımı yerinde bulamayacağımı düşünüyordum. Etrafımdakiler bir ses duyduklarını söylüyorlar ama ben onu hatırlamıyorum. Doç. Dr. Tahsin Beyzadeoğlu harika bir ameliyat geçirmemi sağladı, fizyoterapist Murat Çağlar sayesinde de tekrar yürümeye başladım. O günlerden bu yana diz sakatlıklarıyla ilgili haberler daha çok dikkatimi çekiyor, içimde o acıyı hissediyorum. Benimki algıda seçicilik mi, gerçekten mi böyle oldu bilemedim, ancak 2011 yılında ön çapraz bağı kopan birçok sporcu var Türkiye'de. Franco Cangele, Mirsad Türkcan, Kerem Gönlüm ve Ersan Gülüm o sakatlıkları yaşadılar.

NBA'de de yeni sezonla birlikte sakatlıklar başladı. En çok içime oturan, Zach Randolph'un sakatlığıydı. Üzerine OJ Mayo düşünce, iç yan bağlarında yırtık oluşmuş. Yırtık ciddi değilse, ameliyatsız tedavisi de mümkün bu sakatlığın. Altı hafta boyunca enjeksiyonla bağın kendi kendini tamir etmesini sağlıyorlar. Sabri Sarıoğlu'nun yaşadığı sakatlık da böyleydi. İki hafta da fizyoterapiyle güçlendirme çalışmaları eklendi mi, yeniden kendine gelir. Ancak Zach'in sakatlığının daha dramatik bir kısmı da var. Randolph, bundan altı sene kadar önce aynı dizden artroskopik mikrofraktür ameliyatı olmuştu. Aynı ameliyatı geçiren Allan Houston, Chris Webber, Greg Oden, Jamal Mashburn gibilerinin durumunu biliyoruz. Özellikle uzunlarda sakatlık sonrası dönüşün hızlı olmaması gerekir. Bu yüzden sekiz haftadan bile fazla göremeyebiliriz Zach Randolph'u. Bu, Memphis için 2011-12 sezonunda işlerin daha da zor olacağı anlamına geliyor.

Yazık, geçen sene bu kadar iyi oynamışken, Rudy Gay'in dönüşüyle tam kadro olmuşken, takımın en iyi oyuncusunun sakatlanması da onlar için üzücü. Zaten daha önce Darrell Arthur sezonu kapamıştı, şimdi de Zach yok. Saygı duyduğum Lionel Hollins'in buradan nasıl bir dönüş yapacağını görmek istiyorum. İlk hamle Dante Cunningham olmuştu, şimdi Marreese Speights'i aldılar. Başka bir basketbol oynayacaklar bir süreliğine. Merakla bekliyoruz.

Sportif Aforizmalar #6


Gregg Popovich'in dünya görüşünden bahsetmişken, San Antonio Spurs'ün soyunma odasında yazan bir Jacob Riis sözünden bahsetmemek olmaz. Pop, bunu kadroda kaç dil konuşuluyorsa hepsine çevirtip asmış soyunma odası duvarına. İlham verici bir söz.
"Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa; ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz onda. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir…"
Önceki postta da ifade edildiği gibi: Çok yaşa Pop! 

Kidd topu potaya at


Şampiyonluk yüzüğü takmak, NBA tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyun kurucularından biri olan Jason Kidd'e çok yakıştı. 38 yaşında olmasına karşın şampiyonluğa giden yolda Dallas Mavericks'in en önemli parçalarından biriydi. Atletizm yönünden çok eksiği var, ancak oyun bilgisi ve şeytani zekâsıyla bu eksikliğini gidermesini bildi. Kendisinden daha iri, daha hızlı ve daha genç oyuncuları iyi savundu. Kazanmak için ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Artık oyununu da çok değiştirdi. Eskisinden daha farklı şeyler yapıyor sahada. Peki bu olağanüstü zekâ, Dallas'ı bir sezon daha zirveye taşıyabilecek mi?

Öncelikle üç sayı istikrarını yakalaması çok önemli. Çünkü topu başka şekilde potaya attığı yok. Altı maç analiz yapabilmek için yeterli olmasa da, şu sayı birçok şey gösteriyor: Kidd'in altı maç itibarıyla kullandığı 31 şutun 28'i üçlük. %39 isabetle atıyor. Hatta StatsCube sağolsun, detayları da görebiliyoruz. Sadece tepe ve forvetlerden attığı üçlüklerde %42 isabet oranı yakalıyor. Dağıtıcı özelliğinin yanı sıra skorer olarak da takıma katkı yapabilmek istiyorsa, bu yüzdeyi sürdürmeli.

Jason Kidd'in kontratı bu sene sonunda bitiyor. Emekli olmak istemediğini daha önce söylemişti. Eskisi kadar hızlı ve kuvvetli olmasa da, sadece bu üçlük performansıyla bile 40'lı yaşlarının başında bile üst düzey takımlara katkı verebilir. Zira Kidd'in saha görüşü ve pas yeteneğine sahip herhangi birisi bulunmuyor ligde. 

Bizim nesil, 90'larda büyük oyun kurucular izledi. Hepsini yavaş yavaş uğurluyoruz son yıllarda. John Stockton, Gary Payton, Mark Jackson, Tim Hardaway ve Rod Strickland gibileri gitti. O yüzden çocukluğumuzun büyük kahramanlarından Jason Kidd'in biraz daha olsa sahada kalması gerekiyor. Çünkü o, bizim çocukluğumuzla aramızda kalan tek bağ.

Sokakta oyna, kaldırımda izleyelim abi!

3 Ocak 2012 Salı

Çok yaşa Pop!


Gregg Popovich'i diğer Amerikalılardan ayıran birçok özelliği var. Sırp babanın ve Hırvat annenin çocuğu. Altı sene Amerikan ordusunda, hava kuvvetlerinde görev yaptı. "Ordu Milli Takımı" olarak telaffuz edebileceğimiz bir askeri takımda basketbol oynadı. Lisansı Sovyet Bilimleri, yüksek lisansı Spor Bilimleri konusunda okudu. İstihbarat dersleri alıp, CIA'de çalışmayı düşünürken; esas tutkusu basketbolda ona bir iş fırsatı çıktı. California'da NCAA üçüncü ligi okullarından birinde çalıştı. O sırada eşi ve çocuğuyla birlikte okul yatakhanesinde kaldı. Geniş vizyonu, dünya görüşü, disiplini, çalışkanlığı ve zekâsıyla hayran olunacak bir kişilik Pop. Sinirli görünse de espirili bir insandır.

Kadrosu artık çok yaşlandı, ancak yine de iyi basketbol oynuyorlar. Ancak burada yer almasının sebebi bilgeliği. Star Tribune gazetesindeki sözleri dikkatimi çekti. Ricky Rubio ile ilgili konuşmuş.

"Ricky Rubio ve Manu Ginobili gibi oyuncular dünyayı dolaşıyorlar. Bizden daha kültürlüler. Herkes Amerikalılar dünyanın en iyisiymiş gibi konuşur. Kendimizle ilgili kibirli bir duruşumuz var, sanki en kültürlü insanlar bizmişiz gibi. Ciddi misiniz? Son dönemde televizyon izlediniz mi? Amerikalıların ne yaptığını görüyor musunuz? Kaçç dil konuşuyorsunuz ki? Bir de gelip bu insanların bizim kültürümüze uyum sağlayıp sağlayamayacağını mı soruyorsunuz? Umarım uyum sağlamazlar ve kendi kültürlerini korurlar."
 Dünyanın senin gibilere ihtiyacı var, çok yaşa Pop!