20 Ağustos 2010 Cuma

Anket: 2010 Dünya Şampiyonu?


2010 Dünya Şampiyonu?

ABD
Arjantin
Brezilya
İspanya
Sırbistan
Türkiye
Yunanistan
Diğer

Takımların alfabetik sıralandığının farkında olanlar, olmayanlara anlatsın. Sayfanın sağ tarafından oy kullanmayı unutmayın lütfen.

Anket şampiyonanın ilk maçı başlamadan önce bitecek. Bakalım kimler haklı çıkacak? 

Yorumlarınız değerli, hepsini teker teker okuyup her ankette olduğu gibi seçtiklerimi paylaşacağım 

Anket Sonucu


Soru: ABD Şampiyonada Ne Yapar?

Şampiyon olur: 83 (26%)
Final oynar: 86 (27%)
Yarı Final oynar: 110 (35%)
Çeyrek Final oynar: 22 (7%)
İkinci Tura kalır: 13 (4%)
Toplam oy: 314

Yarı final ve üstü %89 oy almış. Demek ki ABD'nin bu eksik kadrosuna rağmen iyi iş çıkaracağını düşünenler ağır basıyor. Ben de yarı finale kadar çıkacaklarını, gerisinin çok da kolay olmadığını düşünüyorum.

Yine birbirinden güzel yorumlar geldi. Adsız olmayanlar içinden bazı kısımları aldım, tavsiye ederim. Ayrıca reggie31 lakabıyla yazan arkadaşın da eline sağlık. Müthiş çalışma olmuş.


Hakan Celep: 
Avrupa'nın disiplinli ve taktiksel açıdan Koç K'nin çözebileceğinden çok daha ötesinde setlere sahip İspanya Amerika'yı yarı finalde eleyecektir. Koç K'nin Yunanistan maçından sonra oyuncuların adlarını dahi bilmemesi, pick&roll savunmasını bile yaptıramaması zihnimizde. İspanya ki çok daha ötesinde özelliklere sahip. Eğer İspanya, Amerika'ya elenirse bence çok büyük bir sürpriz olur.

Cemil Cihan Özalevli:
Amerika'nin bir artısı var. Çoğu pivot oyuncusunun aksine Chandler ve McGee cok hızlı ayaklara sahip. Çok fazla skor tehdidi yok ama savunmada hızlı ayaklarıyla yardıma çabuk bir şekilde gelebilirler. Özellikle de uzun kollarıyla çok büyük blok tehditi oluşturuyorlar.

basket2.com: 
Turnuvalar en başta mental açıdan güçlü olmakla kazanılıyor. Bunun en güzel örnekleri sırbistan ve yunanistandır. Takım içi çok göze çarpan bir sorun olmazsa ABD şampiyon dahi olur.

Özak: 
ABD'nin dezavantajları oldukça fazla. Takım olmamaları (herkesin yeni olması) tecrübesizlikleri ve en önemli zayıf pota altı!
Hepimiz biliyoruz ki bu tarz turnuvalarda başarı savunma+pota altı gücüyle gelir.

Ozan_Kartal: 
Bir yere kadar gidecekler tabiki ama İspanya, Yunanistan, Arjantin gibi takımlara karşı kesinlikle zorlanacaklar. Yetenekli oyuncularının göstereceği performansa ve alışık olmadıkları sıkı zone defansa gösterecekleri reaksiyona bağlı.

Siriusjames: 
Amerika'nın savunmada pota altını sert tutarsa başarılı olacağını hatta şampiyon olacağını düşünüyorum ben. Hücumda çok rahat olacaklar çünkü bu skor potansiyeliyle. Önemli olan savunmaya konsantre olmaları bence.

Çikozi: 
İspanya,Brezilya,Arjantin ve Yunanistan gibi takımlar tecrübeleriyle favoriler.Bu takımlar ABD ile oynayacakları maçlarda sert, provoke edici savunmalarla Durant, Rose, Gay gibi genç oyuncuları çabuk sinirlendireceklerini düşünüyorum. Açıkçası büyük bir tecrübe eksiklikleri var ve bu turnuva ilerledikçe ön plana çıkacak.

New York Günlüğü #7

7 a.m. in the lobby!
Sevgili günlük;

Artık bitti, dönüyoruz. Yine de New York'taki son saatlerimi hâlâ görmediğim yerleri görmek için harcamayı tercih ediyorum. Son kez B&H Photo ziyareti, Times meydanına son bir tur ve tabii ki NBA Store.

Güzel olacağını biliyordum, ancak bu kadarını tahmin etmiyordum. Çikolata dükkanına girmiş çocuk gibiydim, her şeyden istiyorum! Çok güzel bir saat vardı örneğin, Atlanta versiyonu olmadığı için alamadım. El çantasından anahtarlığa, sweat shirt'ten bardağa, tişörtten sırt çantasına, hatta bilekliğe kadar birçok şey aldım. Alim'in yeşil geyiği, Onur'un "Where Ewing Happened" ve Tatü'nün "Miami Heat" ve takımlar üstü insan Eler'in NBA tişörtleri tamam. Orkun için Lakers'ın Türkiye'de satılmayan bir ürününden tercih edip taraftar havlusu aldım. Onur beğendi, diğerleriyle henüz görüşemedik.

Sonra otel ve hava alanının yolunu tuttuk. Alanda birkaç saat uçağın içinde bekledikten sonra Türkiye'deyiz.

Günlük, New York'tan bu kadar. Son iki günü geç yazdığım için üzgünüm, ancak en azından bitirebildik :)

Şimdi teşekkür sırası.

Bu geziye beni gönderen kişi olan Erkan Arseven'e;
Gezi boyunca hem iş hem de arkadaşlık konusunda harika iş çıkaran Yavuzalp Yamaner'e (Fotoğrafları için yavuzalpyamaner.com adresini ziyaret edebilirsiniz);
Amerika'da tüm gruba göz kulak olan, bizi mutlu etmek için gece-gündüz çalışan Nagwa Nabih'e ve organizasyonu düzenleyen Nike'ye,
Yeni dostlarım Sedat, Volkan abi, Gil, Alon, ve Yoga'ya,
Buradaki koordinasyonu sağlayan Buket Şenarıcı'ya;
Tüm işlerini güçlerini bırakıp beni görmek için fırsat yaratan güzel insanlar Cappie ve Alex'e bunu unutulmaz bir gezi haline dönüştürdükleri için teşekkür ederim.

Hayata bakış açımı değiştiren bir tecrübe oldu. Minnettarım.

New York Günlüğü #6

Sevgili günlük;

New York gezisi ortaya çıktığından bu yana beklediğim gün sonunda geldi, Madison Square Garden'a gidiyoruz. Programa göre saat 12'de otelde buluşmamız lazım, ilk kez sabah yedide değil! Fakat buradaki günlerimizi boş geçirmek istemiyoruz ve Türkiye'den verilen siparişleri almamız gerek. Yavuz, Volkan abi ve Sedat'la birlikte yola koyuluyoruz. İstikamet Apple Store. Adresi bilmiyoruz ama, daha önce de söylemiştim, burada kaybolmak imkansız. IPhone 4 adlı oyuncağın anteniyle alakalı bir sorun yaşamışlar, bu yüzden piyasadan toplatılmış. IPad ise yok satıyor. Pazar sabahı 10'da Apple Store tıklım tıklım!

Ardından Oakley'e gittik. 11'e beş kala dükkanın önündeydik, açılması için beş dakika kadar bekledik. Yavuz eşine gözlük alırken, kendi gözlüklerinin de lensini yeniledi. Benim beğendiğim gözlüklere 375 dolar fiyat biçmeleri alışverişimizin kısa sürmesine sebep oldu. O paraya Türkiye'de araba alınır!

Akşam için bir Hudson Nehri turu düşünüyoruz. Hava da güzel, planı yaptık. MSG çıkışı tura çıkıyoruz.



Her şeyi tamamladıktan sonra Madison Square Garden'ın yolunu tuttuk. ABD-Fransa maçı başlamadan 45 dakika önce salondayız. Eğlence başlamış bile. Tüm koltukları bölüm bölüm ayırdıkları için yer bulmak çok kolay. Nike sağolsun, koltuklar gayet iyi yerde. Hemen saha kenarındaki kalabalık dikkat çekiyor. Tony Parker ve Eva Longoria orada. Hemen yanlarında Thierry Henry ve Andrea Rajacic var. Ve Ronny Turiaf. O yalnız, ancak bunun bir tercih olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ronny New York'ta inanılmaz popüler. Hepsinden fazla tezahüratı o alıyor.

Kiss Cam'de Eva-Tony ikilisi öpüşürken ilk çeyrek bitivermiş bile. Amerika Kevin Durant'in dört, Lamar Odom'ın beş numarada oynadığı sistemi tercih ediyor. Topa baskı yapıp, rakibi top kaybına zorlayıp hızlı hücuma gitmek. İyi de, top çalamazsan ribaundu kim alacak?



Fransa hücumda çok sınırlı bir takım olmasa, ABD sorun yaşayabilirdi. Onlar da Nando de Colo'yu oyun kurucu oynatıyorlar. Nicolas Batum iki, Flo Pietrus üç, Boris Diaw dört, Alexis Ajinca beş. Onlar da çok atletikler, fakat baskıya çözüm üretebilecek bir takım değiller.

Öte yandan Amerika'nın Brezilya ve İspanya gibi ciddi pota altı oyuncularına sahip bir ekibe karşı neler yapacağını merak ediyorum. Fransa'ya karşı bile atletizm farkı bu kadar ortaya çıkıyorsa, diğer maçları tahmin bile edemiyorum. İkinci çeyrekte bir ara alan savunması denediler, ancak birlikte hareket etmekten çok uzaklar. Fransa biraz hızlı top çevirebilseydi durum farklı olurdu. Sonuç olarak, Fransa maçı pek ölçü değil.

Salondaki eğlence devam ediyor, maça konsantre olmak çok zor. Maç demişken, fark 30 oldu ve Rudy Gay ile Andre Iguodala kendi aralarında küçük bir smaç yarışması yapıyorlar. Maç sonucu: 86-55.



Porto Riko-Çin maçı başladı. Selçuk Ernak o kadar çok kilo vermiş ki, onu Çin bench'inde ayırt etmek çok güç. Bir türlü konuşma fırsatı bulamadık onunla da. Amerikalıların çoğu salonu terk etti ama inanılmaz bir Porto Riko seyircisi var. Çok ateşliler. En büyük alkışı eski NY Knicks oyuncusu Renaldo Balkman alıyor. Maç felaket. Çin Sun Yue'nin eline bakıyor, Yi Jianlian ortalarda yok. Porto Riko'da pas verene ceza var sanırım, herkes şut atmanın peşinde.

Çıkışta MSG duvarları dikkat çekiyor. Salonun tarihi anlarını teker teker anlatmışlar. Özel bir yer olduğunu hissettirmek için çok çalışılmış. Gelen, iliklerine kadar kutsal bir mekana girdiğini anlıyor. Sahi, Abdi İpekçi'de de bunu yapsak ya. Eurobasket 2001, Efes-Stefanel finali, Magic Johnson'ın all-star maçı, Fenerbahçe'nin 100. yıl şampiyonluğu, Efes-Minnesota maçı bir çırpıda aklıma gelenler. Biz neden hikayeleştirmiyoruz ki bunları? Abdi İpekçi yeteri kadar özel bir salon değil mi?

Neyse, salondan çıkarken yağmura yakalanıyoruz. Yani gemi seyahati yattı. Alışverişe devam edelim diye düşünüp, Erkan abinin önerdiği Century 21 mağazasına doğru ilerliyoruz. Yıkılan ikiz kulelerin hemen karşısında. Bu arada yeni World Trade Center inşaatını da gördük. Binanın yeni halini pek beğenmedim. Günlük, burası iki saatte gezilecek bir yer değil. Hem çok ucuz, hem de her şey var! Hediye zamanı!

Ekip bugün Meksika mutfağını tercih etti. İstikamet Rosa Mexicano. Harika bir servis anlayışları var. Türkiye'de bir yere gittiğinizde çaylak olduğunuzu belli ederseniz, hesabın şişkinliği sizi şaşırtabilir. Ancak burada öyle değil, görevliler sizin güzel vakit geçirmeniz için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. New York'ta olanlara tavsiye edilir.



Yemek çıkışı fotoğraf çekmek istiyoruz, yağmur ona da izin vermiyor. İki seçenek var: ya uyuyacağız, ya da bir kulübe gideceğiz. Türkiye'de uyuruz diye düşünüyorum. Eğlenceli bir gecenin ardından otelin yolunu tutmamız biraz geç oluyor. Yarın son gün, artık dönüyoruz!

16 Ağustos 2010 Pazartesi

New York Günlüğü #5



Sevgili günlük;

Kobe Bryant'in çok yetenekli olduğunu biliyordum, ancak bugün gördüklerimden sonra kendisi artık bende özel bir yer edindi.

Harlem'de Rucker Park'ı ziyaret etti Kobe. Önceki gün Wade, CP3 ve Carmelo da gelmişlerdi, hatırlarsın. Hepsinin çocuklarla arası çok iyiydi, fakat Kobe gelince "farklı" olduğunu kanıtladı. Yaklaşık bir saat boyunca, idman yapan çocuklarla teker teker ilgilenip onlara hatalarını gösterdi. Ve günlük, inanır mısın yaklaşık 15 çocukla bizzat ilgilendi ve hatalarını düzeltene kadar da onlardan vazgeçmedi. Kobe buradaki çocuklara verdiği umutla, onlara hayatları boyunca unutamayacakları bir tecrübe yaşatmasıyla bambaşka olduğunu kanıtladı. Başından geçenler göz önünde bulundurulursa Kobe'nin bu tip Halkla İlişkiler etkinliklerinde daha çalışkan olması normal karşılanabilir. Fakat bu iş tamamen samimiyet kokuyordu.



Rucker Park'ta Kobe'yle güzel bir sabah geçirdikten sonra öğlen buranın ünlü bir restoranına daha gittik. Yine detay vermiyorum, ancak Dinosaur BBQ kesinlikle et oburların gitmesi gereken bir mekân. İşimiz bittikten sonra Rucker Park'a geri döndük. Nike, kendine özel tişört yaptırabildiğin bir alan kurmuş. Orada hem kendime hem de kardeşim Çağrı'ya güzel tişörtler dizayn ettim. Çağrı çok beğenecek diye düşünüyorum, inşallah yanılmam :)

Çocuklar ve sokak basketbolu maçları vardı. Arada bir şut atabilme fırsatım oldu, isabetli! İkinciyi atmayarak Rucker Park kariyerimi zirvede bırakmaya karar verdim. Güzel sokak basketbolu maçları izledik. (Günlük, seni okuyan bazı basketbolseverler "sokak basketbolunun güzeli mi olur" diyebilir. Onlara söyle, oluyor gerçekten.)

Atışmalar, maçı anlatanların taktığı lakaplar ve inanılması güç hareketlerle New York kültürünü sonuna kadar yaşadık. Yani o kadar fazla vakit geçirdik ki, gün sonunda konuşmamız bile değişti. Bizim Yavuz doğma büyüme Bronx'lu gibi konuşmaya başladı İngilizceyi. Beni düşün artık.


Amerika-Çin maçı sadece iki ülkenin basınına açık olacakmış. Madison Square Garden hayalimiz bir gün daha ertelendi. Ardından Fransız oyuncular idmana geldiler. Dışarıda hava çok sıcak olduğu için yaklaşık 20 dakika idman yaptılar ama pek idman gibi de değildi. Fikrimiz olmadı takım hakkında. Sadece Nando de Colo oyun kurucu olacak, Alexis Ajinca da fena görünmüyor. İdmanın ardından Nicolas Batum ve Ajinca ile konuştuk. Ardından da Mickael Gelabale ile Erman Kunter sohbeti yaptık. Türkiye'ye döndüğümde tüm röportajları uzun uzun yazacağım.

Gün sonunda sokak basketbolu all-star maçı vardı. Anthony "Africa" Pimple bizlere harika smaçlar izletti. Bu sahada bir maçta 86 sayı atarak rekoru elinde bulunduran Steve "86" Burtt Jr.'ın pasları, Kareem "All Day All Night" Reid'in üçlükleri, Adris "Too Hard To Guard" DeLon'un inanılmaz top hakimiyeti ve The Trouble'ın üçlükleriyle maç eğlenceli geçti.



İşimiz akşam sekize doğru bitti. Akşam yemeği için ekip bu sefer Meksika restoranına gitmek istedi. Rosa Mexicano ismini bir kenara not et günlük. Gayet güzel. Hizmet anlayışı da harika. Ancak rezervasyon yaptırırsan daha iyi olur, çünkü çok kalabalık.

Çok yorulduk, bu gece dışarı çıkmıyoruz günlük. Yarın sabah erkenden kalkıp alış-verişe gideceğiz.

Hoşçakal!

15 Ağustos 2010 Pazar

Mike Krzyzewski Röportajı

Coach K ve Olimpiyat için yapılan şampiyonluk yüzüğü. (Büyük fotoğraf için tıklayınız.)

Türkiye'deki Dünya Şampiyonası'na son olimpiyat şampiyonu unvanıyla gidiyorsunuz. Fakat kadronuz bu sefer biraz daha farklı. 
Biraz değil, epey farklı.

Peki bunu bahane olarak kullanmayı düşünüyor musunuz?
Hayır, ancak durumu anlamak lazım. Genç ve yetenekli oyunculardan kurulu yepyeni bir kadromuz var. Takımımızda 21 yaşında beş oyuncumuz var, iki kişi de 22 yaşında. Ancak çok iyi oyunculara sahibiz. 2008'deki gibi bir kadromuz yok. Burada genç isimlerin performansını göreceğiz.

Özellikle Türkiye'deki NBA severler ABD Milli Takımı'nı izleyeceği için çok heyecanlılar. Siz Türkiye yolculuğu öncesinde neler hissediyorsunuz? Türkiye hakkında neler biliyorsunuz?
Türkiye'de olacağımız için de çok heyecanlıyız. Ben daha önce Türkiye'de bulunmadım fakat duyduklarım harika. İnsanlar İstanbul gibi dünyanın en büyük şehirlerinden birinde olmanın keyfini çıkarmam gerektiğini söylüyor. Ülkemizi, harika bir ülkede temsil edeceğiz.



ABD eksik kadroyla gelse bile şampiyonluk adayları arasında gösteriliyor. Sizce şampiyonluğun diğer adayları kimler?
Biz her takıma saygı duyuyoruz. Geçmişte kazanmış takımlardan bahsedersek İspanya son dünya şampiyonu. Onları Olimpiyat Oyunlarında yenme şansına ulaşıp altın madalya kazanmıştık. Arjantin tecrübeli oyuncularıyla her zaman iddialı. Yunanistan sanki her turnuvaya aynı kadroyla katılıyor. Şampiyonada birçok iddialı takım var ve ev sahibi Türkiye'yi de bunların dışında tutamazsınız. Türkiye kendi topraklarında oynayacak. Bu çok büyük bir gurur.

Gelelim bu sezonki NCAA şampiyonluğuna. Bilhassa turnuva başlarken neredeyse kimse sizi şampiyonluğun favorilerinden biri olarak görmüyordu. Nasıl oldu da aradan sıyrılmayı başardınız?
Ben oyuncularımla gurur duyuyorum. Büyük karaktere sahip bir takımımız vardı. Bu yüzden ABD Milli Takımı'nın da aynı gelişimi göstereceğini düşünüyorum. Sonuçta maçı kazananlar oyunculardır. Biz de oyuncularımız sayesinde Butler'a karşı çok dramatik bir maç kazanarak şampiyon olduk. Çok dramatik bir final oldu. 70 bin kişinin önünde kazandığımız için kendimi çok şanslı hissediyorum. Şimdi gelecek sezonu düşünüyoruz. Umarım bir şampiyonluk daha kazanırız.

New York Günlüğü #4


Sevgili günlük;

Dün için geçirdiğim en iyi gün demiştim, bugün daha büyük bir olayın olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti.

Sabah yedide otelden çıkarak sokak basketbolu efsanelerinin doğduğu Rucker Park'a gittik. Yaptığım ilk iş, bu işin Türkiye'deki uzmanı Kerem Yılmaz'ı aramak oldu. Ancak o hayattan o kadar uzaklaşmış ki, "Kerem'cim Rucker Park'tayım, seni andım." cümlesini "Kerem'cim VakıfBank'tayım, seni andım" olarak anlamış. Orta yolu bulmamız biraz uzun sürdü.

Rucker'da Dwyane Wade, Chris Paul ve Carmelo Anthony'nin katılacağı bir etkinlikte olacaktık. Gittiğimizde biraz yağmur vardı ama hava sonradan düzeldi. Nike ekibi farklı bir organizasyon düzenleyerek bildiğimiz Rucker Park'ın zeminini parkeye çevirmiş.
Chris Paul 1.83 boyunda. Diğerini siz düşünün artık.
Çok da güzel olmuş. 10 haftadır basketbol eğitimi gören çocukların diploma töreni vardı ve tören öncesinde Chris Paul, Dwyane Wade ve Carmelo Anthony üçlüsü çocuklarla basketbol oynadılar. İtiraf etmek gerekirse o zamana kadar çok hareketli geçmiyordu etkinlik. Wade 1.40 boyundaki çocukları bloklamaya başlayınca işler keyifli oldu.

Gücün bu çocuğa mı yetiyor?
Yavuz'la birlikte saha kenarına indik ve haberi yapmak için konuşlandık. Sahayı arkama aldım, tam anons çekimini yapacakken Yavuz arkamdan birisinin geçtiğini söyledi. Sinirle dönmemle birlikte kısa süreli bir felç geçirdim. Zira bu işi yapıyor olmamın sebebi olan adam, Michael Jordan yarım metre uzağımdaydı. Yavuz garip sesler çıkardığımı söylüyor, hatırlamıyorum. Hayranlık müessesesinin pek bana göre olmadığını düşünüyordum. Değilmiş. Jordan'ı görünce kendimi kaybettim adeta. Bu sürprizi yapan herkese çok teşekkür ediyorum günlük. Hayatım boyunca bir kere karşıma gelecek bir fırsattı.

İşte bu kadar yaklaştım!
Birçok uluslararası basın mensubu yoğun program yüzünden yorgun düşüp gelmemeyi tercih etmişti üstelik. Yine de basından 100 kişi vardık ve insanlar bir anda Jordan'ın etrafına yüklendi. Kimse sahanın diğer tarafında Melo, Wade ve Paul'ün olduğunu umursamıyordu sanki. "İşte MJ olmak böyle bir şey" diye düşündüm. Korumalar birlikte fotoğrafa izin vermedi ama karambolde elini sıkabildim. Günlük, sağ elimi bir daha yıkamayacağımı tahmin ediyorsun herhalde.

Çocuklar için sabah sekizde Harlem'e gelmesi...
Etkinliğin bitmesinin ardından yemek için biraz Harlem'de dolaştık. New York'un merkezinden sadece 15 dakika uzakta bu kadar farklı bir dünya yaşanıyor olması çok şaşırtıcıydı. Beşinci caddede dev gökdelenlerde pahalı mağazalar varken, Harlem'de insanlar kilise önünde yardım yemeği için sıraya girmiş bekliyorlardı. Popeye's bulduk, büyük boy içeceklerin gerçekten büyük olduğunu fark ettik!

Harlem
Tekrar Rucker Park'a döndük. Porto Riko-Brezilya maçı geçildi. Ardından biz yan tarafta bulunan çadırda hatıra posteri için oyuncuların imza hareketlerinden birini yaptık. Ben Deron Williams'ı denedim, posterim güzele benziyor!

Rucker Park'ın gerçek kültürünü anlamamız için mahalle maçlarını beklememiz gerekti. Brooklyn-Bronx maçını izledik. Rucker Park'ı bilenler bilir, oyuncular lakaplarını burada kazanır. Brooklyn-Bronx maçında da birçok oyuncuya lakap takıldığını gördük ve çok eğlendik. Yarın Yavuz'la Rucker Park hakkında bir öykü/haber yapmayı düşünüyoruz umarım kıvırabiliriz.

Ray Charles :)
İşte Rucker Park'ta dünkü maçtan bazı notlar/espriler:

  • Gözlüklü bir oyuncu "Ray Charles" lakabını aldı.
  • İnce görünümlü bir oyuncu "11 pounds 9 ounches"
  • Kafa bandını ilginç bir şekilde sadece saçına takan bir oyuncuya "Belki kafa bandını çıkarırsan daha rahat düşünebilirsin"
  • Steps yapan bir oyuncuya: "Hey, topla birlikte çok fazla adım attın. O kadar yürümene gerek yok, her metro istasyonunda bilet satılıyor zaten."
  • Hatalı karar veren hakeme "Hayatında yaptığın en iyi iş buysa, bekar kalmana şaşırmamalı."

Rucker Park eğlencesi akşama kadar sürdü. Otelde duş alıp hemen yemeğe gittik. New York'tayken ünlü New York bifteğini tatmadan olmaz dedik ve aldığımız tavsiyeler üzerine Wolfgang's adlı mekana gittik. Ramazan ayında olduğumuz için bu kısmı geçiyorum günlük, ancak New York'a gelenlere Özgürlük Anıtı'ndan önce bu mekanı tavsiye edeceğim.

Yemek sonrasında Air Force 1 ayakkabısı için özel yapılan bir belgeselin galasına gittik. Genelde New York yerel kültürünü anlatan bir belgesel olmuş. Spor ayakkabı meraklıları mutlaka izlemeli. Derken gece yine 12'de bitti. Otele dönüş saat bir, haber/yazı yazmak dördü buldu. Sabah yine yedide başlıyor mesai. Sanki biraz yorgunum ama her saniyesine değerdi. Allah herkese hayalini yaşama fırsatını versin. O zaman hiçbir şey düşünmüyorsun işte.

Hoşçakal!


Günlükte yarın: Kobe Bryant. Madison Square Garden...