20 Ağustos 2010 Cuma

New York Günlüğü #6

Sevgili günlük;

New York gezisi ortaya çıktığından bu yana beklediğim gün sonunda geldi, Madison Square Garden'a gidiyoruz. Programa göre saat 12'de otelde buluşmamız lazım, ilk kez sabah yedide değil! Fakat buradaki günlerimizi boş geçirmek istemiyoruz ve Türkiye'den verilen siparişleri almamız gerek. Yavuz, Volkan abi ve Sedat'la birlikte yola koyuluyoruz. İstikamet Apple Store. Adresi bilmiyoruz ama, daha önce de söylemiştim, burada kaybolmak imkansız. IPhone 4 adlı oyuncağın anteniyle alakalı bir sorun yaşamışlar, bu yüzden piyasadan toplatılmış. IPad ise yok satıyor. Pazar sabahı 10'da Apple Store tıklım tıklım!

Ardından Oakley'e gittik. 11'e beş kala dükkanın önündeydik, açılması için beş dakika kadar bekledik. Yavuz eşine gözlük alırken, kendi gözlüklerinin de lensini yeniledi. Benim beğendiğim gözlüklere 375 dolar fiyat biçmeleri alışverişimizin kısa sürmesine sebep oldu. O paraya Türkiye'de araba alınır!

Akşam için bir Hudson Nehri turu düşünüyoruz. Hava da güzel, planı yaptık. MSG çıkışı tura çıkıyoruz.



Her şeyi tamamladıktan sonra Madison Square Garden'ın yolunu tuttuk. ABD-Fransa maçı başlamadan 45 dakika önce salondayız. Eğlence başlamış bile. Tüm koltukları bölüm bölüm ayırdıkları için yer bulmak çok kolay. Nike sağolsun, koltuklar gayet iyi yerde. Hemen saha kenarındaki kalabalık dikkat çekiyor. Tony Parker ve Eva Longoria orada. Hemen yanlarında Thierry Henry ve Andrea Rajacic var. Ve Ronny Turiaf. O yalnız, ancak bunun bir tercih olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ronny New York'ta inanılmaz popüler. Hepsinden fazla tezahüratı o alıyor.

Kiss Cam'de Eva-Tony ikilisi öpüşürken ilk çeyrek bitivermiş bile. Amerika Kevin Durant'in dört, Lamar Odom'ın beş numarada oynadığı sistemi tercih ediyor. Topa baskı yapıp, rakibi top kaybına zorlayıp hızlı hücuma gitmek. İyi de, top çalamazsan ribaundu kim alacak?



Fransa hücumda çok sınırlı bir takım olmasa, ABD sorun yaşayabilirdi. Onlar da Nando de Colo'yu oyun kurucu oynatıyorlar. Nicolas Batum iki, Flo Pietrus üç, Boris Diaw dört, Alexis Ajinca beş. Onlar da çok atletikler, fakat baskıya çözüm üretebilecek bir takım değiller.

Öte yandan Amerika'nın Brezilya ve İspanya gibi ciddi pota altı oyuncularına sahip bir ekibe karşı neler yapacağını merak ediyorum. Fransa'ya karşı bile atletizm farkı bu kadar ortaya çıkıyorsa, diğer maçları tahmin bile edemiyorum. İkinci çeyrekte bir ara alan savunması denediler, ancak birlikte hareket etmekten çok uzaklar. Fransa biraz hızlı top çevirebilseydi durum farklı olurdu. Sonuç olarak, Fransa maçı pek ölçü değil.

Salondaki eğlence devam ediyor, maça konsantre olmak çok zor. Maç demişken, fark 30 oldu ve Rudy Gay ile Andre Iguodala kendi aralarında küçük bir smaç yarışması yapıyorlar. Maç sonucu: 86-55.



Porto Riko-Çin maçı başladı. Selçuk Ernak o kadar çok kilo vermiş ki, onu Çin bench'inde ayırt etmek çok güç. Bir türlü konuşma fırsatı bulamadık onunla da. Amerikalıların çoğu salonu terk etti ama inanılmaz bir Porto Riko seyircisi var. Çok ateşliler. En büyük alkışı eski NY Knicks oyuncusu Renaldo Balkman alıyor. Maç felaket. Çin Sun Yue'nin eline bakıyor, Yi Jianlian ortalarda yok. Porto Riko'da pas verene ceza var sanırım, herkes şut atmanın peşinde.

Çıkışta MSG duvarları dikkat çekiyor. Salonun tarihi anlarını teker teker anlatmışlar. Özel bir yer olduğunu hissettirmek için çok çalışılmış. Gelen, iliklerine kadar kutsal bir mekana girdiğini anlıyor. Sahi, Abdi İpekçi'de de bunu yapsak ya. Eurobasket 2001, Efes-Stefanel finali, Magic Johnson'ın all-star maçı, Fenerbahçe'nin 100. yıl şampiyonluğu, Efes-Minnesota maçı bir çırpıda aklıma gelenler. Biz neden hikayeleştirmiyoruz ki bunları? Abdi İpekçi yeteri kadar özel bir salon değil mi?

Neyse, salondan çıkarken yağmura yakalanıyoruz. Yani gemi seyahati yattı. Alışverişe devam edelim diye düşünüp, Erkan abinin önerdiği Century 21 mağazasına doğru ilerliyoruz. Yıkılan ikiz kulelerin hemen karşısında. Bu arada yeni World Trade Center inşaatını da gördük. Binanın yeni halini pek beğenmedim. Günlük, burası iki saatte gezilecek bir yer değil. Hem çok ucuz, hem de her şey var! Hediye zamanı!

Ekip bugün Meksika mutfağını tercih etti. İstikamet Rosa Mexicano. Harika bir servis anlayışları var. Türkiye'de bir yere gittiğinizde çaylak olduğunuzu belli ederseniz, hesabın şişkinliği sizi şaşırtabilir. Ancak burada öyle değil, görevliler sizin güzel vakit geçirmeniz için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. New York'ta olanlara tavsiye edilir.



Yemek çıkışı fotoğraf çekmek istiyoruz, yağmur ona da izin vermiyor. İki seçenek var: ya uyuyacağız, ya da bir kulübe gideceğiz. Türkiye'de uyuruz diye düşünüyorum. Eğlenceli bir gecenin ardından otelin yolunu tutmamız biraz geç oluyor. Yarın son gün, artık dönüyoruz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder