6 Ocak 2012 Cuma

Size barış getirdim!

Bruce Ely / The Oregonian
Metta World Peace, Portland maçında...

Nowitzki ve müzik

Dirk Nowitzki, tarihin gördüğü en özel basketbolculardan biri olmanın yanı sıra, dünyanın en eğlenceli adamlarından da biri. İyi gitar çalıyor ve müzikle ilgileniyor. Kimilerine göre gitar yeteneklerini Ray Johnston ile düet yaparak zirveye taşımıştı, ancak benim için unutulmaz an Steve Nash ile düetidir. Şöyle buyurun:


Ne yazık ki Allah'ın ona bahşettiği onca yetenekten biri sesi değil. Boys II Men söylediğinde bunu anlamalıydık, ancak şampiyonluk kutlamalarında tüm dünyaya göstermeyi tercih etti.


Nowitzki'nin Charlie Sheen taklidi görülmeye değer. Ya da bilet gişesinde çalışıp taraftara bilet satarken göründüğü videoyu kaçırmış olamazsınız. Basın toplantısında sinek öldüren, bizden biri gibi işte bu adam da. Son videosunu da Ball Don't Lie sayesinde gördük. Dirk Nowitzki çocuklara okuma programı yapmış. Seçtiği şiir edebiyat tarihinin başyapıtlarından...

5 Ocak 2012 Perşembe

Marcus Slaughter

slaughternation44.blogspot.com adresinden alıntıdır

Marcus Slaughter...

San Diego State gibi basketbol geleneği olmayan bir okuldan parlayan az sayıdaki isimden biri. Okuldaki ilk iki senesini geride bıraktıktan sonra NBA gözlemcileri tarafından ön plana çıkarılan Slaughter'ın adı 2005 NBA draftı için geçiyordu. Ancak her draft zamanı olduğu gibi dedikodular yüzünden öyle bir bilgi karmaşası oldu ki, rüzgârı arkasına alan Yaroslav Korolev, Ian Mahinmi ve Gerald Green gibi şişirilmiş yetenekler ilk turda seçildi. Bu Ersan İlyasova, Monta Ellis ve Marcin Gortat gibi isimleri ikinci tura düşürürken; Marcus Slaughter gibi arkası sağlam olmayan bazı oyuncular draft öncesi çekilmek zorunda kaldı.

2006 draftı ise çok iyi okulların iyi oyuncularını barındırıyordu. Duke, Connecticut, Memphis, Villanova, Washington, Kentucky gibi şöhretli okulların yetenekli basketbolcuları draft edilirken; Marcus Slaughter'a yer kalmadı. Her ne kadar atletik, ribaund sezgisine sahip, ve açık alanda iyi bir bitirici olsa da; 2.03 boyunda ve şut atamayan basketbolcunun NBA'de yeri olmadığını düşündü takımlar.

Pınar Karşıyaka hemen devreye girdi. Kulüp, Slaughter'ın üzerine kurduğu takımla kötü bir sezon geçirdi belki; ama Marcus kendini gösterdi. Miami Heat ile yaz ligi oynadı, son anda kadrodan kesildi.

İsrail, Fransa ve Almanya'da geçen üç sezonun ardından 25 yaşında Avrupa'nın en iyi ligi ACB'ye transfer oldu Slaughter. Valladolid ile harika bir sezon yaşadılar ve Unicaja'nın bir galibiyet arkasında playoff'u kaçırdılar.

Bu performans, Slaughter'ın Euroleague seviyesine yükselmesini sağladı. Marcus bu fırsatı da harika kullandı. Şehrini sevdiğim takım Brose Baskets, belki B Grubu'nda TOP 16 yarışının dışında kaldı, ancak Marcus Slaughter istatistikleriyle dikkat çekti. Neredeyse her hafta en iyi 10 harekete giren güzellikte işler yapan Slaughter, %56.4 şut oranıyla 11.8 sayı-7.2 ribaund-1.5 asist-1.7 top çalma ve 1.4 blok ile oynadı. Sıradaki durak neresi olur bilinmez, ancak en üst seviyede basketbol oynayabildiğini kanıtlayan Marcus Slaughter'ın artık Euroleague'den düşmeye pek niyeti yok.

Dinlemek lazım #5


The Black Keys - Lonely Boy

Bu şarkıyı dinlerken sabit durabilene büyük alkış. Dans ettiriyor efendim, durduramıyoruz.

Anket: En heyecan verici NBA oyuncusu?


Anketler de geri döndü. Malumunuz bu sene Lob City, Ricky Rubio çılgınlığı, Miami'nin intikam için dönen üçlüsü, biraz daha kilo vermiş Josh Smith ve birçok farklı sebep yüzünden NBA daha heyecanlı bir yer oldu. Hangi oyuncu maçını izlettiriyor, bunu merak ediyorum. Özel olarak hangi oyuncuyu izlemeyi daha çok seviyorsunuz? Sizin için en heyecan verici NBA oyuncusu kim?

Seçenekler sağ tarafta. Eğer ankette olmayan birileri varsa, mutlaka yorum kısmında belirtin. Sonuçları açıklarken güzel yorumlardan bir demet konulacak.

İletişim


Web işinden pek anlamam, tasarım konusunda Salih Eke ve Kubilay Kahveci olmasa bir şey yapamazdım. Sitenin iletişim bölümünü eskiden Google Docs yardımıyla yapmaya çalışmıştım, çok kullanışlı olmuyordu . Şimdi email.me adında daha verimli bir servis kullanıyorum. Bundan sonra sitenin iletişim kısmındaki formu doldurarak da direkt ulaşabilirsiniz. Vakit buldukça geç de olsa her yazılana cevap yazmaya çalışıyorum. Bilgi olsun.

Budinger'ın zamanı


Chase Budinger'ı bilirsiniz. 2006 yılında henüz lisedeyken ABD'de yılın voleybolcusu seçilmiş, atletik yetenekleriyle dikkat çeken özel bir yetenek. Kolejde basketbolu tercih etmesiyle kariyeri farklı bir yola girdi.

NBA kariyeriyse geçen sezon, Shane Battier'i Memphis Grizzlies'e gönderen takasla birlikte değişti. Chase Budinger, Houston Rockets ilk beşinin değişilmez ismi oldu. Son iki ay boyunca o rolüne alıştığını ve iyi oynadığını söylemek gerek. Yine de "Playoff hedefi olan bir takımın ilk beş oyuncusu Budinger olur mu?" sorusuna net bir cevap vermek zor.

Belki bu sezonu görmek daha doğru olur. Ancak ilk altı maç gösterdi ki, potansiyel barındırmasına rağmen Budinger'ın oyununda zerre kadar gelişim yok. Kevin McHale de aynı fikri paylaşıyor olmalı ki kritik anlarda kenarda oturtmayı tercih ediyor. Ortalama 23 dakika sahada kalan Bud, atletik yeteneklerini nasıl istatistiğe çevirebileceğini çözebilmiş değil. Onun gibi hızlı, uzun kollara sahip ve atletik bir oyuncunun 1.7 ribaund, 0.7 top çalma ve 0.2 blok istatistiklerine sahip olması kabul edilemez. Daha da ilginci, Budinger altı maçta sadece üç kez faul çizgisine gitmiş. Anlaşılan o ki, Budinger sadece köşelerden şut atarak ekmeğini kazanmayı sürdürmek istiyor. Zira o alanda ligin iyi isimlerinden birisi. Köşelerden kullandığı üçlüklerde %62 gibi muhteşem bir oran yakalamış durumda. Ancak o kadar, fazlası yok.

Ne yazık ki mevcut Houston Rockets kadrosunun bundan fazlasına ihtiyacı var. Kadroda yaratıcı özelliğe sahip en büyük oyuncu Kyle Lowry. Kevin Martin ve Luis Scola'nın yaratıcılıkları bireysel skor üretiminin ötesine geçmiyor. Jonny Flynn'in de az süre aldığını düşünürsek (ki bu durumun zamanla değişeceğini sanıyorum), Budinger'ın en azından penetreleriyle Houston hücumlarına yeni bir boyut katabilme imkanı var.

Bakalım Air Bud, eline geçen bu fırsatı kullanabilecek mi? Kullanmalı, çünkü onu izleyenlerin söylediğine göre dünya çapında voleybolcu olabilirmiş. Umarım o kariyeri sadece köşeden üçlük atmak için bırakmamıştır...

4 Ocak 2012 Çarşamba

Zach'in dizi


Geçen yıl bir Neurosport maçında sol diz ön çapraz bağım koptu. Sıçradıktan sonra yere düşünce dizim döndü. Öyle büyük bir acı hissettim ki, ben diz kapağımı yerinde bulamayacağımı düşünüyordum. Etrafımdakiler bir ses duyduklarını söylüyorlar ama ben onu hatırlamıyorum. Doç. Dr. Tahsin Beyzadeoğlu harika bir ameliyat geçirmemi sağladı, fizyoterapist Murat Çağlar sayesinde de tekrar yürümeye başladım. O günlerden bu yana diz sakatlıklarıyla ilgili haberler daha çok dikkatimi çekiyor, içimde o acıyı hissediyorum. Benimki algıda seçicilik mi, gerçekten mi böyle oldu bilemedim, ancak 2011 yılında ön çapraz bağı kopan birçok sporcu var Türkiye'de. Franco Cangele, Mirsad Türkcan, Kerem Gönlüm ve Ersan Gülüm o sakatlıkları yaşadılar.

NBA'de de yeni sezonla birlikte sakatlıklar başladı. En çok içime oturan, Zach Randolph'un sakatlığıydı. Üzerine OJ Mayo düşünce, iç yan bağlarında yırtık oluşmuş. Yırtık ciddi değilse, ameliyatsız tedavisi de mümkün bu sakatlığın. Altı hafta boyunca enjeksiyonla bağın kendi kendini tamir etmesini sağlıyorlar. Sabri Sarıoğlu'nun yaşadığı sakatlık da böyleydi. İki hafta da fizyoterapiyle güçlendirme çalışmaları eklendi mi, yeniden kendine gelir. Ancak Zach'in sakatlığının daha dramatik bir kısmı da var. Randolph, bundan altı sene kadar önce aynı dizden artroskopik mikrofraktür ameliyatı olmuştu. Aynı ameliyatı geçiren Allan Houston, Chris Webber, Greg Oden, Jamal Mashburn gibilerinin durumunu biliyoruz. Özellikle uzunlarda sakatlık sonrası dönüşün hızlı olmaması gerekir. Bu yüzden sekiz haftadan bile fazla göremeyebiliriz Zach Randolph'u. Bu, Memphis için 2011-12 sezonunda işlerin daha da zor olacağı anlamına geliyor.

Yazık, geçen sene bu kadar iyi oynamışken, Rudy Gay'in dönüşüyle tam kadro olmuşken, takımın en iyi oyuncusunun sakatlanması da onlar için üzücü. Zaten daha önce Darrell Arthur sezonu kapamıştı, şimdi de Zach yok. Saygı duyduğum Lionel Hollins'in buradan nasıl bir dönüş yapacağını görmek istiyorum. İlk hamle Dante Cunningham olmuştu, şimdi Marreese Speights'i aldılar. Başka bir basketbol oynayacaklar bir süreliğine. Merakla bekliyoruz.

Sportif Aforizmalar #6


Gregg Popovich'in dünya görüşünden bahsetmişken, San Antonio Spurs'ün soyunma odasında yazan bir Jacob Riis sözünden bahsetmemek olmaz. Pop, bunu kadroda kaç dil konuşuluyorsa hepsine çevirtip asmış soyunma odası duvarına. İlham verici bir söz.
"Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim. Adam belki yüz kere vurur taşa; ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz onda. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İşte o zaman anlarım ki taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir…"
Önceki postta da ifade edildiği gibi: Çok yaşa Pop! 

Kidd topu potaya at


Şampiyonluk yüzüğü takmak, NBA tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyun kurucularından biri olan Jason Kidd'e çok yakıştı. 38 yaşında olmasına karşın şampiyonluğa giden yolda Dallas Mavericks'in en önemli parçalarından biriydi. Atletizm yönünden çok eksiği var, ancak oyun bilgisi ve şeytani zekâsıyla bu eksikliğini gidermesini bildi. Kendisinden daha iri, daha hızlı ve daha genç oyuncuları iyi savundu. Kazanmak için ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Artık oyununu da çok değiştirdi. Eskisinden daha farklı şeyler yapıyor sahada. Peki bu olağanüstü zekâ, Dallas'ı bir sezon daha zirveye taşıyabilecek mi?

Öncelikle üç sayı istikrarını yakalaması çok önemli. Çünkü topu başka şekilde potaya attığı yok. Altı maç analiz yapabilmek için yeterli olmasa da, şu sayı birçok şey gösteriyor: Kidd'in altı maç itibarıyla kullandığı 31 şutun 28'i üçlük. %39 isabetle atıyor. Hatta StatsCube sağolsun, detayları da görebiliyoruz. Sadece tepe ve forvetlerden attığı üçlüklerde %42 isabet oranı yakalıyor. Dağıtıcı özelliğinin yanı sıra skorer olarak da takıma katkı yapabilmek istiyorsa, bu yüzdeyi sürdürmeli.

Jason Kidd'in kontratı bu sene sonunda bitiyor. Emekli olmak istemediğini daha önce söylemişti. Eskisi kadar hızlı ve kuvvetli olmasa da, sadece bu üçlük performansıyla bile 40'lı yaşlarının başında bile üst düzey takımlara katkı verebilir. Zira Kidd'in saha görüşü ve pas yeteneğine sahip herhangi birisi bulunmuyor ligde. 

Bizim nesil, 90'larda büyük oyun kurucular izledi. Hepsini yavaş yavaş uğurluyoruz son yıllarda. John Stockton, Gary Payton, Mark Jackson, Tim Hardaway ve Rod Strickland gibileri gitti. O yüzden çocukluğumuzun büyük kahramanlarından Jason Kidd'in biraz daha olsa sahada kalması gerekiyor. Çünkü o, bizim çocukluğumuzla aramızda kalan tek bağ.

Sokakta oyna, kaldırımda izleyelim abi!

3 Ocak 2012 Salı

Çok yaşa Pop!


Gregg Popovich'i diğer Amerikalılardan ayıran birçok özelliği var. Sırp babanın ve Hırvat annenin çocuğu. Altı sene Amerikan ordusunda, hava kuvvetlerinde görev yaptı. "Ordu Milli Takımı" olarak telaffuz edebileceğimiz bir askeri takımda basketbol oynadı. Lisansı Sovyet Bilimleri, yüksek lisansı Spor Bilimleri konusunda okudu. İstihbarat dersleri alıp, CIA'de çalışmayı düşünürken; esas tutkusu basketbolda ona bir iş fırsatı çıktı. California'da NCAA üçüncü ligi okullarından birinde çalıştı. O sırada eşi ve çocuğuyla birlikte okul yatakhanesinde kaldı. Geniş vizyonu, dünya görüşü, disiplini, çalışkanlığı ve zekâsıyla hayran olunacak bir kişilik Pop. Sinirli görünse de espirili bir insandır.

Kadrosu artık çok yaşlandı, ancak yine de iyi basketbol oynuyorlar. Ancak burada yer almasının sebebi bilgeliği. Star Tribune gazetesindeki sözleri dikkatimi çekti. Ricky Rubio ile ilgili konuşmuş.

"Ricky Rubio ve Manu Ginobili gibi oyuncular dünyayı dolaşıyorlar. Bizden daha kültürlüler. Herkes Amerikalılar dünyanın en iyisiymiş gibi konuşur. Kendimizle ilgili kibirli bir duruşumuz var, sanki en kültürlü insanlar bizmişiz gibi. Ciddi misiniz? Son dönemde televizyon izlediniz mi? Amerikalıların ne yaptığını görüyor musunuz? Kaçç dil konuşuyorsunuz ki? Bir de gelip bu insanların bizim kültürümüze uyum sağlayıp sağlayamayacağını mı soruyorsunuz? Umarım uyum sağlamazlar ve kendi kültürlerini korurlar."
 Dünyanın senin gibilere ihtiyacı var, çok yaşa Pop!